İpek Yolu Haber Ajansı

ŞAİR MEHMET ASLAN KÜLTÜRE ADANMIŞ BİR ÖMÜR

Edeiyat dünyasına 3.şiir 2.hikayaye kitabı kazandıran usta şair Mehmet Aslan Denizli, Bekilli ilçesi Poyrazlı Köyünde 1957 yılında doğdu. Gökçeada Öğretmen okulundan 1975 yılında mezun oldu. Sınıf öğretmeni olarak Bingöl ve Denizli illerinde çalışıp emekli oldu. Sonra Sürücü kurslarında ve Rehabilitasyon merkezlerinde müdürlük yaptı. Bana Aşkı Anlat, Aşk Seninle Güzeldi ve Babamdan Gelen Mektuplar adlı 3 Şiir ve Şaka Şaka, Şeytanı Kim Öldürdü adlı 2 hikaye kitabı vardır.





Şair Mehmet Aslan’dan ipekyolu haber ajansı okuyucularına mükemmel bir hikaye 

AT HIRSIZI
         Evin girişindeki direğe sırtını dayamış oturuyordu Aytek. O siyah gözlerinden yaşlar döküldü dökülecekti sanki. Daha onsekizine yeni girmiş, geniş omuzlu, uzun boylu, kara yağız biriydi. Yüreğine düşen aşk ateşiyle kavruluyordu. Gubset’in hayali gözünden gitmiyordu.
        Bu dağ köyünde toprak damlı, iki odası olan, alçak bir yapıydı evleri. Toprak damda yer yer çıkmış olan papatyalar açmış, saçaklardan aşağıya doğru sarkıyordu. Sadece kendi evleri değil halkın çoğunun evi aynı durumdaydı.Karadeniz üzerinden gelen soğuk rüzgarlar kesilmiş havalar ısınmıştı.
       Anacığıyla birlikte bu evde oturur, azıcık toprağında tarım yapar, bulursa da ırgatlığa giderdi. Babasını hiç görmemişti. Annesi ona hamileyken  Çanakkale’ye gitmiş orada şehit olmuştu. Dedeleri ve amcaları da çeşitli savaşlarda şehit olmuşlardı. Annesi Dane Hanım genç yaşta dul kalmıştı. Aytek’e hem ana hem baba olup oğlunu yetiştirmişti. Daha genç yaşına rağmen saçları ağarmış, dişlerinin bazısı dökülmüştü. Yüzü kırışmış, avurtları çökmüştü.
     Cumhuriyet kurulalı daha dokuz yıl olmuştu. Savaşın acılarını içlerinden atamamışlardı. Sayısız şehit verilmişti. Her evden mutlaka bir kaç şehit çıkmıştı. Köyde erkek olarak ya çok yaşlılar yada gaziler kalmıştı. Vücutlarındaki yaraları onurla taşıyarak dolaşırlardı. Yaşlı ve gazilerden hep savaş anıları dinleyerek büyümüşlerdi. Aytek, Gazi Abrek amcasını çok severdi. Babası ile omuz omuza aynı bölükte savaşmış ve babası onun kucağında şehit olmuştu. Abrek, Aytek’e “Baban cesur adamdı, kurşunumuz bitmişti, süngü taktık ve saldırdık, en önde de baban Azamet gidiyordu. O başkasıyla uğraşırken yandan başkaları babanı süngüledi. Babanı geriye çektim. Bana ölürken son sözleri seni  
       Geçen yıl harman zamanı ırgatlığa gittiği Kafkas’ın tarlasında buğday yolarken kızı Gubset’i  gördü. Görür görmezde yüreğine dayanılmaz bir sızı düşmüştü. Gubset’de arada ona bakıyordu. Arasıra göz göze geldikleri bile oluyordu.  Durdukları sırayı başa çıkarınca bu defa yan yana sıraya durdular. Hem ekin yoluyor hemde bakışıyorlardı. Aytek, Gubset’in bakışlarından aldığı cesaretle ona kısık bir sesle;
Görünce ela gözü,
Sönmez yüreğin közü,
Ne olur bana acı,
Ah! Be zalimin kızı.
Diyerek bir mani okudu. Bunu duyan Gubset örtmesiyle terini silmeye doğrulurken gülümsedi. Eğilip işe başladı. Yine göz göze geldikleri anda da o maniye başladı.
Yemeğe tat verir tuz.
Yaşım oldu ondokuz.
Ateş bana da düştü;
Beni yaktı bir kunduz...
Gülümsedi Aytek. Demek ki o da bana karşı boş değilmiş diye geçirdi içinden. Çalışmaları hızlandı. En önden gidiyordu ikiside. Önlerindeki sıralarını bitirip dinlenmeye oturduklarında Gubset gidip ağacın altından bir tas ayran doldurup getirdi. Aytek’e uzatarak, al hararetin sönsün, buz gibi iç, dedi. Aytek ayranı almak isterken bir anda elleri bir birine dokundu. İkiside sanki yıldırım çarpmış gibi oldular. Göz göze geldiler. Aytek, kısık bir sesle; 
İçimde yanar ateş.
Yaktı beni bu güneş.
Bana ayran dolduran;
Olur musun bana eş? 
Diyerek ayranı aldı ve bir ömür bu ayranı senin elinden içmek isterim, dedi. Ne diyeceğini şaşırdı Gubset. Sustu kalbi yerinden çıkacak gib olmuştu. İçini tarifsiz duygular kapladı. Bu duygunun nedeni kendilerine büyüklerinin anlattığı aşk hikayelerindeki gibi aşk mıydı? Bütün vücudunun titrediğini hissetti. Dudakları titriyordu, boğazına bir şeyler düğümlenmiş konuşamıyordu. Ayran tasını ağacın altına bırakmaya gitti. Arkasından gözünü kırpmadan bakıyordu. Uzun boylu, Karadeniz gibi mavi gözleri vardı. İnce belli, siyah ve beline inen saçları vardı.
        Ayran tasını bırakıp gelen Gubset gülümseyerek;
Sensin kalbime akan.
Aşkın içimi yakan.
Yalan değil oğlan;
Hep sen ol bana bakan.
Deyip gülümsedi. Dünyalar Aytek’in olmuştu. İlk defa felek yüzüne gülmüştü. Okuma yazması yoktu. Ama çok güzel doğaçlama maniler bulup söyleye biliyordu. O zamanlarda okullar kasabada ve şehirlerde vardı. Askere gidince okuma yazma öğrenmek istiyordu. Okumayı öğrenip mektup yazmak, kitap okumak istiyordu. Kuran’dan başka kitapta görmemişti. 
        Günler günleri  kovalamış ve ekin yolum işleri bitmişti. Aytek’in içine düşen ateş yüreğini yaktıkça yakıyordu. Yine evin duvarına oturmuş gözleri enginlere dalıp gitmişti. Hep Gubset’i düşünüyor onun hayalini kuruyordu. Aslında da gündüz hayalinden, gece düşünden gitmiyordu. Bazen sokakta, bazen de çeşme başında karşılaşıyorlardı. O sıcacık bakışları yaralı kalbine ilaç gibi geliyordu. Askere gitmeden önce evlenip çilekeş anasını yalınız bırakmak istemiyordu. Bütün bunları düşünürken dalıp gitmişti. Omzuna dokunan bir elle daldığı hayel aleminden uyandı. Kafasını kaldırdığında anacığını gördü. İçinden, benim garip anam, hiç yüzü gülmemişim; Benim için gençliğini feda ettin, diye geçirdi içinden. Anası haydi oğlum çorbamız pişti, yemeğimizi yiyelim, dedi. 
      Sofraya çorbayı getirdi Aytek. Tabağa doldurdu çorbayı. Yandaki askıdanda bir soğan koparıp kırdı. Karınlarını doyurdular. Aytek’in bu dertli halleri anasının gözünden kaçmamıştı. Anacığı, oğlum kaç gündür sana bir haller oldu? Derdin nedir Kara Kuzum, dedi. Başını okşayıp sarıldı oğluna. Aytek başını kaldırıp anasına baktı. Anacığım ben sevdalandım, dedi. Anası, oğlum kime sevdalandın? Dedi. Aytek, anacığım ben Kafkas amcanın kızı Gubset’e vuruldum, dedi.



HABER: NECAT DÜRÜMLÜ
İPEK YOLU HABER DÜZCE

Yorumlar

Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.

Yorum Yaz