İpek Yolu Haber Ajansı

KAMALAK GİK'İ TOPLADI

Türkiye'miz gerçekten çok zor bir dönemden geçiyor.
 
Komşularla "sıfır problem" diye çıktığımız yolda, Türkiye olarak, acemi ve basiretsiz bir Hükümet eliyle bütün komşuları düşman yaptık. En büyük dostlarımız en büyük taşla vuruyor başımıza! En modern helikopterimiz, kendi ülkemizde Rus füzesiyle düşürülüyor. Uğruna koca bir İmparatorluğu feda ettiğimiz Almanya bizi soykırım yapmakla suçluyor. En büyük stratejik ortağımız Amerika Birleşik Devletlerinin askerleri bölücü terör örgütünün armasıyla onunda yanında yer alıyor. Yine en büyük stratejik ortağımızın tanksavar füzeleri, ülkemizdeki bölücü terör örgütünün elinde bulunuyor. Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak ta, şehit sayımız gün be gün artıyor.
 
DEĞERLİ ARKADAŞLARIM…
 
Geçen hafta hükümet açıkladı, terörle mücadele operasyonlarının yapıldığı sadece 5 ilçede yıkılan bina sayısı 6 bin 321. Yine hükümetin açıklamasına göre; bu rakam 11 bin daireye yani 11 bin haneye tekabül ediyor. Oysa TBMM tarafından hazırlanan bir rapora göre, 90'lı yıllarda, terör yüzünden boşaltılan köy sayısı 905, mezra sayısı ise 2 bin 523 idi. 30 yıllık süreçte terör yüzünden göç etmek zorunda kalan insan sayısı 386 bin iken sadece şu son 9 ayda terör olaylarından etkilenen insan sayısı 1,5 milyonun üzerinde. Ayrıca 600 civarında şehit, binlerce yaralı. Bu, bir tabur asker demektir. Hem de en nitelikli, özel olarak eğitilmiş asker ve polis. İşte "1 ayda kökünü kazıyacağız" denen terörün 9 aylık bilançosu. 9 ayda yıkılan bina sayısı ile terörden etkilenen insan sayısı, 30 yılın toplamından daha fazla. Bu facia, bu dram, yanlış bir "Çözüm Süreci" ile göz göre göre geldi.
 
DEĞERLİ ARKADAŞLARIM…
 
Çözüm Süreci baştan sona yanlıştı. Çözüm Sürecinin yeri yanlıştı, muhatabı yanlıştı. Çözüm Sürecinin yeri Oslo, İmralı, Kandil ve Dolmabahçe olamazdı. Çözüm Sürecinin yeri, o zaman da belirttiğimiz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıydı. Çözüm Sürecinin muhatapları da yanlıştı. Çünkü insan hakları pazarlık konusu yapılamaz. Hele bir Hukuk Devleti, bir kısım vatandaşlarının haklarını asla pazarlık konusu yapamaz. Eğer ülkede veya ülkenin bir bölgesinde yaygın bir haksızlık varsa, tüm Türkiye'yi temsil eden Meclis toplanıp o haksızlığı giderici her türlü tedbiri alır. Bu tedbirler alınmadı. Biz, Saadet Partisi olarak uyardık. Ama sağır kulaklar duymadı. Bölücü terör örgütü semirdi de semirdi. Yol kesti, hendekler kazdı. Barikatlar kurdu. Evleri, Camileri, okulları silah deposuna çevirdi. Kör gözler baktı, ama görmedi veya görmezlikten geldi.
Şimdi ise fidan gibi şehitlerin, feryat eden, saçını başını yolan, zaman zaman da düşüp bayılan analarına, iktidar sahipleri "Ne mutlu size! Şehit anası oldunuz!"  diyorlar. Ama bu devletlüler, herhalde "Şehitliğin bütün şerefi garibanların olsun" diye fedakârlık ederek kendi çocuklarının şehit olmasını istemiyorlar. 
 
Sayın Devlet büyüklerimizin, aziz milletimiz için yaptıkları fedakârlık, sadece, şehitlik şerefini gariban çocuklarına bırakmaktan ibaret değildir elbet. Daha nice unutulmaz fedakârlıkları vardır. Mesela bir grup Devlet büyüğümüzün Rize dağlarında çay toplamaları hiç unutulur mu? Bu bağlamda, muhalefet liderlerini ciddi olarak uyarıyorum! "Ne yani? Çaylar tarlada mı çürüsün? Fidan gibi evlatlarını şehit veren aziz milletimiz bir de çaysız mı kalsın? Emin olun, tarih o sahneyi bu fedakarlığı asla unutmayacaktır! Tarih unutsa bile yüce milletimiz unutmayacaktır!
 
DEĞERLİ ARKADAŞLARIM…
 
Bildiğiniz gibi kısa süre önce Sayın Ahmet Davutoğlu Başbakanlıktan azledildi. Yerine, Binali Yıldırım Bey atandı. Yeni Başbakanımızın ilk vaadi de terörün kökünü kazımak oldu. Biz, bu konuda kendilerini yürekten destekliyoruz.
İnşallah, terör belası bir an evvel son bulur. Ülkede barış ve kardeşlik ortamı hâkim olur. Hep söylediğimiz gibi, barış olmadan üretim olmaz, üretim olmadan kalkınma olmaz, kalkınma olmadan güçlü Türkiye olamaz. Güç ve kuvvet olmadan da itibar olmaz, saygınlık olmaz. Öyle ya, kim bakar garibanın yüzüne!
 
Bu yüzden diyoruz ki; sokakta barış, mahallede barış,  şehirde barış, ülkede barış, bölgede barış… Her şeyden önce de, Meclis'te barış! Barışı sağlamak, Hükümetin en başta gelen görevidir. Kavganın, çatışmanın, düşmanlığın kazananı olmaz. 
 
Bu çerçevede, yeni Başbakanın; "Bu dönemde dostların sayısını arttırıp, düşmanların sayısını azaltacağız" sözünü önemsiyoruz.
 
Sayın Başbakan'ın beyanını Hükümet sözcüsünün açıklamaları takip etti.
 
"Dış politika değişikliği zaruri" diyen Hükümet sözcüsü ana hatlarıyla şöyle diyor;
 
1- Suriye'de halkın bütün kesimlerinin katıldığı, kendisini ifade edebildiği bir sürece Türkiye destek verir. Irak'ta da farklı toplumsal kesimlerin işin içinde olduğu, merkezi hükümetle kuzeydeki yönetimin arasındaki ilişkilerin düzenlendiği atmosferi tercih ederiz.
 
2- Yeni dönemde Ruslarla uçak düşürülme kriziyle ortaya çıkan ilişkilerin düzenlenmesini arzu ederiz.
 
3- Türkiye'nin vize serbestîsi üzerinden AB ile geliştirmiş olduğu bu ilişkilerin de artık pozitif anlamda sonlandırılması lazım. Vize serbestîsi, bu da Türkiye dış politikasını ciddi şekilde etkileyecek bir husustur.
 
4- İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi süreci. Bununla ilgili olarak da son adımın, yani ablukanın hafifletilmesi, azaltılması, kaldırılması, artık ne derseniz deyin, buradaki ısrarımızı sürdüreceğiz.
 
Demek ki AKP iktidarı, yıllar sonra da olsa, Saadet Partisi'mizin dediği noktaya gelmek istiyor. Tabi ki gelebilirse!
Hem sevindirici hem de düşündürücü bir durum.
 
DEĞERLİ ARKADAŞLARIM…
 
Ak Parti iktidarının çok önemli bir eksiği var. Maalesef Ak Parti iktidarının temel problemlerinden birisi de, dostlarıyla-düşmanlarını bir türlü ayıramamasıdır. Hatta daha vahimi; dostlarını düşman, düşmanlarını ise dost sanmasıdır. Bu yüzden ikide bir kandırılıyor. Dış politikada kandırılıyor, İç politikada kandırılıyor, Balyozda kandırılıyor, Ergenekon'da kandırılıyor, Çözüm sürecinde kandırılıyor, Libya'da kandırılıyor, Suriye'de kandırılıyor, Kobani'de kandırılıyor, Oslo'da kandırılıyor, Kandil'de kandırılıyor, İmralı'da kandırılıyor,.
 
Hangi konuda kandırılmıyor ki? Sahi Ak Parti İktidarı'nın kandırılmadığı bir alan var mı?
 
Bu yüzden Ak Parti'nin önce kimin dost, kimin düşman olduğunu öğrenmesi lazım. 
 
Biz, 40 yıllık kardeşlik hukukumuza dayanarak bir kez daha uyarıyor ve hatırlatıyoruz. Bizim hiç kimseye karşı bir düşmanlığımız yoktur. Ancak dostlarımız bizi, yani Türkiye'yi dost olarak görmüyor.
 
Bu yüzden diyoruz ki;
 
1-Mesela ABD'den Türkiye'ye dost olmaz. Müttefik olmaz, stratejik ortak olmaz.
 
2- Değil 72 şartı 172 şartı yerine getirseniz bile Avrupa'dan Türkiye'ye dost olmaz. 
 
3-Değil NATO vetosunu, bütün vetoları kaldırsanız dahi İsrail'den Türkiye'ye dost olmaz.
İşte PYD örneğinde bir kez daha net bir şekilde görüldü. 
ABD askerleri PYD'nin safında PYD üniformasıyla savaşıyor. 
Askeri helikopterimizi düşüren füzeyi PKK'ya Rusya veriyor. 
Sözde birbirine düşmanmış gibi görünen ABD ile Rusya,  Türkiye söz konusu olunca hemen anlaşıyorlar. Hemen birleşiyorlar. Biri bölücü terör örgütüne silah ve mühimmat temin ediyor, diğeri doğrudan üniformalı asker veriyor. 
Bizim Cumhurbaşkanımız ise, PYD üniformalı ABD askerlerini görünce nedense çok şaşırıyor. Çıkıyor, "ABD'nin PYD' ye verdiği desteği kınıyorum. Bize verilen söz bu değildi" diyor.
 
Biz ise hayret ediyoruz:
Merhum Akif'i çok seven Sayın Cumhurbaşkanımız O'nun,
"Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!" mısrasını hiç okumamış mı acaba? 
 
Ve sonra, Milletim adına somak mecburiyetindeyim:
 
Sayın Cumhurbaşkanım, Size ne sözü verdiler ki? Ne dediler de kandırdılar? Ayrıca biz 40 yıldır söylemiyor muyuz, "Amerika'nın, İsrail'in sözüne asla güven olmaz." diye. "Bunların ipiyle kuyuya inilmez." diye. Yani yine kandırmışlar.
 
DEĞERLİ ARKADAŞLARIM…
 
Büyük devletlerin yıkılışı, büyük adamların ölümüne benzer. Bu yüzden Osmanlı Devleti'nin yıkılış şokunu hâlâ üzerimizden, atabilmiş, hâlâ kendimize gelebilmiş değiliz. Bilindiği gibi 20.asır, Küresel Emperyalizmin iki büyük paylaşım savaşına (1. ve 2. Dünya Savaşlarına) şahit olmuştur.
 
1.Dünya Savaşıyla
 
- Osmanlı Devleti yıkılmış,
- Yerinde 64 devletçik kurulmuş,
- Hilafet lağv edilmiş.
- Müslümanlar başsız kalmıştır.
 
2. Dünya Savaşı'yla da Küresel Emperyalizm, 1945'te dünya hâkimiyetini ilan etmiştir.
Bu sistemin insanlığa barış ve huzur getirmesi mümkün değildir. Zira 1945'ten bu yana geçen 70 küsur yıllık süre bu gerçeği açık ve kesin olarak göstermektedir.
 
Nitekim bugün;
- İslam coğrafyası Batı'nın sömürge alanıdır.
- Müslüman Orta Doğu Batı'nın benzin istasyonu olmuştur.
-Batı'nın ölümcül silahlarının etkisi Müslümanların üzerinde deneniyor. 
 
Türkiye, Batı için,
- Hem bir mülteci kampı,
- Hem bir sınır bekçisi
- Hem de bir günah keçisidir.
 
Bu durum böyle devam edemez, etmemelidir.
 
Kısacası;
- Hem Türkiye'miz,
- Hem İslam Âlemi
- Hem de bütün insanlık,"Yeni bir sisteme", "Adil Bir Düzene" muhtaçtır.
 
Biz bu düzene biz, Milli Görüş diyoruz.

Yorumlar

Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.

Yorum Yaz