İpek Yolu Haber Ajansı

SOSYALİSTLERİN BİRLEŞMESİNİ “ZORUNLU KILAN” SEBEPLER

Sıs. Cum. Part Başkanlık kurulu üyesi Mehmet AKKAYA İPEK YOLU Habere yazılı açıklamalarda bulundu Türkiye sosyalist hareketi 60 yıl boyunca “esas olarak yapay sebeplerle” parçalandı


O gün de gerçekte anlamlı olmayan ayrılık sebepleri, bugün ise tümüyle geçerliliğini yitirdi. Gerekçelerin hemen hiçbiri, gerekçeleri üretenlerce bugün artık savunulmuyor, savunulamıyor.

1980 öncesinde 49 örgütten, 49 fraksiyondan bahsedilirdi. Hangisinin hangi örgütten, ne zaman ve hangi gerekçelerle ayrıldığını bilmek neredeyse olanaksızdı… Örgüt liderleri bile gerekçeleri ifade edemez, sol terminolojinin “oportünist”, “revizyonist”, “sosyal-faşist” gibi ifadelerine sığınırdı.

Bugün de kaç sosyalist örgüt var, bilen yok. Partiler, dernekler, dergiler, hem dergi hem illegal olan örgütler, dergi de olmayan illegaller...

Ayrışma bazen “arınmadır”, güçlenmedir. Ancak Türkiye sosyalistleri için ayrışma, daha çok mevcudun parçalanması olmuştur, küçülme, ufalanma olmuştur.

Örgüt sayısı 49 olur, 60 olur, ama 1968’nin Dev-Genç örgütü herkesin imrendiğidir. Herkes o kitleselliği özler.

Bugüne ait parçalanmalarda anlamlı sebep bulmak ise, eskiye göre daha da zor. Egemen sebep, “sebepsizlik”.

Hal böyle olunca da, toplumdaki ağırlığı, siyaset düzlemindeki etkisi giderek zayıflayan örgütlerin, birbirlerine uzak durmalarının köklerine, parçalanmaların başladığı yıllara gitmek gerek.

 

“MDD - SOSYALİST DEVRİM” AYRIŞMASI ORTADAN KALKTI

1965-1968 arası Türkiye’deki sosyalistler Mehmet Ali Aybar’ın yönettiği Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde çalışma yürütürdü. Büyük kısmı üniversite öğrencisi, yaş ortalaması 24 idi.

1967-68 yıllarında, TİP içindeki sosyalistlerde ilk ayrışmalar uç verir.

1968’de yayın hayatına başlayan Aydınlık Dergisinden tartışmanın içeriğini öğreniyoruz. Aydınlık, “Milli Demokratik Devrimcilerin” yayın organıdır. “Öncelikli görev Milli Demokratik Devrimi, Cumhuriyet devrimlerini tamamlamaktır. Sosyalizme bu devrimin yaratacağı olanaklar üzerinden ulaşılacaktır.”

Tartışmanın diğer tarafına göre ise, “sosyalizm için uzun evrelere, hele de Millii Demokratik Devrime gerek yoktur. Devrimin daha ilk anından sosyalist kamulaştırmalar mümkündür.”

Bu tartışma, temel görevleri, çalışma tarzını, devrim öncesinin görevlerini, ittifak yapılacak, mücadele edilecek, bertaraf edilecek kuvvetleri, devrimden yararlanacak olanları farklılaştırmakta idi.

Sonuç olarak yaklaşık 50 yıl sürdü bu tartışma. Ulusal ve uluslararası birçok gelişme ile sınandı. Sonuç olarak, son 10 yılda bu tartışma ve tartışmanın belirlediği ayrılık tamamlandı, sosyalist örgütlerin tamamına yakını, Milli Demokratik Devrim çizgisinde buluştu.

Yeni TKP ve TKH gibi birkaç örgüt hala “sosyalist devrim” teorisini savunuyor gibi görünmekle birlikte, doğrusu bu yaklaşımla ilgileri olduğu söylenemez. Programları, hedefleri ve çalışma tarzları ile Milli Demokratik Devrim çizgisinin bütün özelliklerini taşımaktadırlar.

Burada bir parantez açarak belirtelim ki, sosyalist ifadeleri sloganlarında kullanmakla birlikte, ABD emperyalizmine hizmet eden ırkçı ve bölücü örgütle ittifakları sebebi ile yazımızın kapsamı dışında tuttuğumuz yeni TİP ise, sadece müttefiki bakımından değil, partilerinin programı bakımından da sosyalizmle ilgileri yoktur. Hatta yer yer sosyal demokrat fikirlerin bile gerisine düştükleri açıktır.

 

“ÖNCÜ SAVAŞ - KİTLE ÇALIŞMASI AYRIMI” ORTADAN KALKTI

1969 yılı ve sonrasında, Carlos Marighella’nın, kapağında üç kurşun deliği bulunan “Şehir Gerillasının El Kitabı” gibi kitaplar, sosyalistlerin elde ele dolaştırdıkları kitaplar oluverdi. Latin Amerika rüzgârı esiyordu o yıllarda.

“Kitle çalışması zaman kaybıdır, gereksizdir. Toplumdaki suskunluğun sebebi, oligarşik sistemin toplum üzerinde yarattığı suni dengedir. Öncü savaşçıların, şehir gerillalarının yapacağı birkaç etkili eylem suni dengeyi parçalayacak, suskun kitleler hızla mücadele hatlarına yönelecektir.”

Bu fikirler sosyalist örgütlerin bir kısmında etkili oldu. Kitle çalışmasından uzaklaştılar, halktan koptular. Hemen her şeyin şiddetle çözülebileceği fikri, sol içi tartışmalarda bile şiddet kullanılmasına, silah çekilmesine kadar vardı. Sol içi tartışmalarda (!) çok sayıda yaralanan, hatta ölenler oldu.

12 Eylül darbesini hazırlayanlar da bu iklimi teşvik ettiler ve sonuçta Amerikan darbesi oldu.

Acı deneylerden sonra sosyalistler, saldırmadan, yaralamadan, öldürmeden tartışmayı öğrendiler. Bu yaklaşımı teorileştirenler dahi, toplumda ve devrime giden yolda bunun karşılığı olmadığını olamayacağını gördüler.

Böylece, sosyalistler arasındaki bir ayrışma konusu daha tarihe kavuştu. Bugün “öncü savaş” benzeri fikirleri savunan örgütler hala bulunmakla birlikte, hem örgütsel karşılıkları, hem de etkileri yok denecek düzeydedir.

 

“İLLEGALİTE - MEŞRUİYET TARTIŞMASI” ORTADAN KALKTI

Mustafa Suphi - Şefik Hüsnü - Hikmet Kıvılcımlı ile 1950’lere kadar taşınan “meşru mücadele” ve kitle çizgisi, örgütsel kesintiler sebebiyle 1950 sonrasının sosyalistlerine yeterince aktarılmadı. Boşluğa, “öncü savaş” rüzgarı, Marighella kitapları girdi. Bu esintiden etkilenen örgütler için “legalite sağcılık, illegalite her şeydi” artık.

Bırakalım yasalara göre partiyi, dergi çıkarmak, derneklerde örgütlenmek dahi “pasifizm” sayıldı, “legalizm çukuru” diye adlandırıldı.

Uzun tartışmalar, karşılıklı suçlamalar, üzücü ve acı deneyler sonunda, kitlelere ulaşmak isteyen her örgüt, artık matbuat yasasına uygun dergi veya gazete çıkarıyor, hemen her örgüt sosyal medyada faaliyet sürdürüyor artık. Parti kurmak ise artık kimse için suçlama sebebi değil artık. 30 yıla varan suçlamalar ve ayrışmalardan sonra, dergi çıkaranları “pasifist” diye suçlayanlar, bırakalım dergi çıkarmayı, yasal partilerini bile kurdular.

 

SOVYET – ÇİN – ARNAVUTLUK AYRIŞMASI ANLAMSIZLAŞTI

60’lar ve 70’lerin sosyalist önderleri, ortalama 22-25 yaşları arasındaki gençlerdi. Bir kuşak, denize atlamış yüzme öğreniyordu. Henüz yolunu bulmaya çalışan bu sosyalist gençlik, kendisini 1960’larda başlayan ÇKP-SBKP tartışmasının içinde buluverdi. Bir kısmı Çin’in, bir kısmı Sovyetler Birliği’nin tarafını tuttu. Enver Hoca’nın ve Arnavutluk Emek Partisi’nin de tartışmaya katılmasıyla sosyalistler daha da ayrıştı.

Materyalist gerçek, yani hayat, bu karmaşık durumun da çözücüsü oldu.

Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov “sosyalizmin yıkıldığını” ilan etti. Arnavutluk’ta sosyalist sistem mafya darbesi ile emperyalist dünyaya teslim edildi.

Ve günümüzün sosyalistleri, toplumların tarihi için sosyalizmin henüz “emekleme safhasında” olduğunu anladı. Küresel etkisi olan büyük devrimlere, dünya çapında büyük devrimcilere, önemli teorisyenlere rağmen, her ülkenin sosyalist örgütü ve sosyalist birey, dünyadan öğrenmeli, ama kendi ülkesinin gerçeklerini dikkate almalı, bu gerçeğe göre programlar üretmeliydi.

Türkiye sosyalist hareketinin, yılar süren kamplaşmalar, kopmalar ve düşmanlıklardan sonra, nihayet bu olgunluk düzeyine ulaştığı söylenebilir.

Böylece bir ayrışma sebebi daha ortadan kalkmış oldu.

 

CUMHURİYET VE ATATÜRK BİRLEŞTİRDİ

Sosyalistler esas olarak Milli Demokratik Devrimi savunmakla, Cumhuriyet, Atatürk, Türk Bayrağı gibi değerleri dayanacak kuvvet olarak görmekle birlikte, 12 Mart ve 12 Eylül Amerikancı darbeleri kimi sosyalist örgütlerin bu değerlere bağlılığını zayıflattı. Bu örgütlerin cumhuriyet, halkçılık, devletçilik, laiklik, Atatürk ve Türk Bayrağı ile yeniden buluşması, özelleştirme mücadeleleri, cumhuriyet mitingleri ve haziran eylemleri ile oldu.

Örgütlerin belgelerinde ifade biçimleri farklı görünse de, amaçlar cumhuriyet devrimlerini anlatmakta, hedeflemektedir. Böylesi farklılıklar da doğaldır. İnsanlar da, toplumlar da, bildikleri sorunlara bildikleri, inandıkları çözümlerle yanıt verir, alıştıkları şekilde yoğurt yerler.

Sosyalistler kitlelerden öğreniyor, kitleler ve kitle hareketleri sosyalistleri eğitiyor, bir anlamsız farklılığın daha tarih olmasını sağlıyordu.

 

ASIL SORUN

Türkiye sosyalist hareketinde, hem aktardığım, hem de anmaya gerek olmayan birçok ayrışma sırasında, hırçınlıklar yaşandı, ifadelerde veya davranışlarda sertlikler oldu.

Her kopuş ayrışanları uçlara doğru savurdu. Birlikte çalışma, ortak hedefe birlikte yürüme kültürü her defasında yeniden, yeniden yaralar aldı.

Bu durum halk düşmanlarını sevindirdi, emperyalistleri sevindirdi. Bu sayede istedikleri gibi cirit atabiliyor, yapmak istediklerini kolaylıkla yapabiliyorlardı.

Ancak hayatın öğreticiliği sayesinde hatalarını düzelten, tavırlarını değiştiren örgütler, değişikliği sessiz sedasızca yapıyor, kırıp döktükleri için geriye bakmıyor, haksız yere suçladıkları ile ilişkiyi onarmaya yeltenmiyordu. Kaldı ki, istisna da değildi bu durum. Sosyalist harekette neredeyse egemen tutum böyleydi. Hatalı olan zamanla hatasından vazgeçti, ama huyundan vazgeçmedi. Özeleştiri yerine, olmamış dibi davrandı, üzerini örttü.

Kala kala bu sorun kaldı ve galiba asıl sorun da bu idi.

 

BİRLEŞMEYİ MECBUR KILAN SEBEPLER

Sonuç olarak sosyalistler, ayrışmalar, parçalanmalar, Amerikancı darbeler, acı deneyler, yüzbinlere işkencelerden sonra nihayet yeniden ortaklaşmakta, nihayet ortak noktalar çoğaltmaktadır.

Şimdi mecburiyetleri tartışma zamanı;

 

1-) Geçmişin önemli ayrılık sebeplerinin tamamı ortadan kalktı. Sosyalistlerin bir araya gelmesi, birlikte bir kuvvet yaratması ve birleşmesi için, hiçbir ciddi engel söz konusu değildir artık.

Bu noktadan sonra sorumluluk ve görev, sosyalist partilerin ve örgütlerin liderliğindedir.

 

 2-) 1965 seçimlerinde TİP, 276 bin 101 oy ile yüzde 2,97 oy oranına ulaşmış, 15 milletvekili çıkarmıştı. 1966’da ise Senato kısmi seçimlerinde 1 senatörlük kazanarak TBMM grubunu 16 üyeye çıkarmıştı.

1970 - 1980 arasında sol örgütlerin büyük kısmı yasal partiye karşı idi, “legalizm” diyor, “pasifizmle” suçluyordu.

Bugün için düşünürsek, 1965 seçimlerinden bu yana 58 yıl geçmiş olmasına, artık çok sayıda sosyalist partinin varlığına rağmen,  sosyalistler henüz TİP’in 1965 yılındaki başarısının yanına bile yaklaşamadılar.

2023 yılı 14 Mayıs seçimlerine Sosyalist Güçbirliği ittifakı ile katılan TKP, TKH ve Sol Parti ile ayrıca seçime katılan VP ve HKP’nin toplam oyları, seçime katılma şansı bulamayan sosyalist partilerin de desteğine rağmen, yüzde 1 bile olamamıştır.

Darmadağınık durumdaki sosyalist hareket, toplum için umut olamamış, seçenek olmamıştır. 

 

3-) Yakın tarihimizdeki 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri, sosyalist hareketin yükselişinin önünü kesmek amacını taşımasına, darbeden aylar önce “geliyorum” diyen açık belirtilere rağmen, sosyalist örgütler bırakalım birleşmeyi, birlikte davranmaya bile niyetlenmemiştir.

Sosyalistlerin aralarındaki didişmeyi bırakıp toplumun ve halkın ihtiyaçlarına birlikte yoğunlaşmamaları, yapay ayrılıklarını aşırı önemseyişleri, ülkemize ve halkımıza büyük acılar yaşatmıştır.

 

4-) Ufalanan, özgüvenlerini yitiren sosyalist örgütler, sosyalist olmayan, hatta sosyalizmin düşmanı olan örgütlerin ve kuvvetlerin avına dönüşmüştür. Bölücü, ırkçı ve emperyalist işbirlikçisi örgütler, zayıflayan sosyalist örgütleri, toplumda meşruiyet sağlama ve daha da yayılma niyetlerinde basamak olarak kullanmaktalar.

Oysa sosyalistlerin bir araya gelmesi söz konusu olsaydı, özgüvenlerini yitirecek kadar zayıflamış olan bu örgütler, ittifakı dost çevrelerde, sosyalist dünyada arayacaktı.

 

5-) Sosyalistlerin 60’lı ve 70’li yıllardaki “tam bağımsızlık” özlemi, günümüzde çok daha yakıcı hale gelmiştir. ABD emperyalizmine 1974’te Kıbrıs’ta kafa tutan, 1975’de 21 Amerikan üssünü kapatan ülkeden BOP Eşbaşkanlığının çıkarılması, sosyalistler için de sorumluluk sebebidir. Sosyalistler yeterince kuvvet yaratabilmiş ve birlikte davranabilmiş olsaydı durum daha farklı olabilirdi.

PKK’yı alenen “kara gücüm” diye ilan edebilmiş olması, Suriye’de ABD-İsrail devleti kurmaya kalkışması, ülkemizin çevresini askeri üsler ve silahlarla kuşatması, dünden çok daha fazla emperyalist tehdit yaşıyor olmamız, sosyalistlerin birlikte davranmaya, birleşmeye dünden çok daha fazla mecbur olduklarını göstermektedir.

 

6-) Toplumu ur gibi saran tarikatların ve kulluk kültürünün, cumhuriyete ve laikliğe meydan okur hale gelmesi sosyalistlerin birleşmelerini, güçlenmelerini zorunlu kılan başka bir sebeptir.

 

7-) Halk hareketi de devrimci fırsatlar da dalgalar halinde ilerler. Dalga yükseldiğinde değerlendirmek, liderin öngörüsüne, zamanında davranmasına bağlıdır. Dalga geri çekildiğinde ise karşı devrimci kuvvetler hamle yaparlar.

      89 Bahar eylemleri ve özelleştirmeye karşı eylemler, işçi sınıfımızın bütün toplumu etrafında birleştirdiği tarihi dönemlerdi. Sosyalistler bu dönemin kıymetine göre davranmamış, aralarında güçbirliği yapmaya yönelmemişlerdir.

      Özal ve Çiller iktidarını yıpratan ve düşüren işçi sınıfı, birleşen sosyalistlerin katkısı ile yeni ve daha ileri devrimci süreçlere yol açabilirdi. Oysa sosyalistler birleşmek, birlikte davranmak yerine didişmeyi, kısa günün kazancını tercih ettiler.

      Cumhuriyet mitingleri dünya tarihinin en büyük kitle hareketleri idi. Toplamda 15 milyon kişinin katıldığı eylemlere İstanbul’da 3.5 milyon, Ankara’da 1.5 milyon kişi katılmıştı. Unutmayalım ki, turuncu devrimlerde (!) ve Arap Baharı denilen Amerikancı darbelerde en kalabalık kitle gösterisinde 1 milyon kişi vardı.

      Cumhuriyet Mitingleri, 89 Baharı ve arkasından özelleştirmeye karşı mücadeleler ile işçi sınıfının “Kahrolsun IMF Bağımsız Türkiye” sloganı ile simgeleşen bağımsızlık bilinci, “TEKEL, TÜPRAŞ, TELEKOM vatandır” sloganları ile daha da ilerlemişti. 90’lı ve 2000’li yıllar işçi sınıfında anti-emperyalist bilincin doruğa ulaştığı yıllardı.

      Nitekim bu bilinç sıçraması, Cumhuriyet Mitinglerini de etkilemiş, 15 milyon yurtsever, yurdun dört bir yanında “Ne ABD Ne AB Tam Bağımsız Türkiye” sloganıyla ayağa kalkmıştı.

      Parçalanmış sosyalist hareket, bilinç sıçramalarına ve fırsatların önemine göre davranamadı. Herkes ayrı telden çaldı, birlikte davranılamadı.

      Benzer durumu Haziran eylemlerinde de görüyoruz. Aynı eksiklik, aynı zaaflar…

      Tarih yeni fırsatların kaçırılmasına karşı bu kadar hoşgörülü olmaz. Sosyalist hareketin tez elden bir araya gelmesi gerekmektedir.

 

8-) Sosyalistlerin en yakın müttefiki Atatürkçülerdir. Oysa Atatürkçülerin partisi olarak bilinen CHP ve DSP, AKP’nin hızla itibar ve puan kaybediyor olmasına, hızla yaklaştığı bilinen büyük ekonomik krize rağmen, perişan durumdalar ve vatansever silkiniş için yakın zamanda ışık görünmüyor.

Bunun bir sebebi de, sosyalistlerin bir ağırlık ve çekim merkezi yaratamamış olmasıdır. Sosyalistler dikkate değer durumda olsalardı, hem bu partilerin içindeki Atatürkçüler bu kadar aciz duruma düşmez, daha diri olurdu, hem de parti liderleri, arayışı AKP artığı çevrelerde değil, vatansever ve halkçı çevrelerde arardı.

CHP ve DSP düştükleri girdaptan, güçlenen sosyalistlerin uzatacakları eli tutarak kurtulabilir. Aksi durum, perişan hale düşmüş olmasına rağmen AKP iktidarının devamıdır ve kaostur.

 

9-) AKP, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde tarihindeki en düşük oyu aldı. 2015’e göre 15 puan, bir önceki seçime göre 7 puan kaybetti. Toplumdaki gerçek karşılığı ise yüzde 30 idi. Son düşüşün 7 puanda kalması, emekçi kesimlere yapılan hazine yardımları ile acil ve yakıcı sorunları olan depremzedelerin iktidardan çare aramak zorunda kalışları yüzündedir.

2024 yerel seçimlerden sonra ekonomik krizin bütün unsurlarıyla ortaya çıkacağı açıktır. Liberal ekonomistleri bile ürküten beklentiler, sosyalistler için alarm konusu olmalıdır. Cumhuriyet tarihinin en büyük çöküntüsü gelmektedir. Bu büyük soruna, sosyalistlerin bu halleriyle karşılık vermesi ise olanaklı değildir

Bir an önce birleşmek, ayrıntıları bir yana bırakmak, sade ve kısa bir programda hızla birleşmek, tek program, tek disiplin ve tek örgütte buluşmak kaçınılmazdır, acil ihtiyaçtır.

Bütün sosyalist örgütlere dostça selamlar!

 

 

MEHMET AKKAYA

Sıs. Cum. Part

Başkanlık kurulu üyesi

 

HABER: Atiye Danış

BALIKESİR

Yorumlar

Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.

Yorum Yaz