Kimsenin iki dudağı arasında değil kaderim,
Kendi geleceğimi yalnızca ben çizerim,
Eşimi de işimi de sadece ben seçerim,
Demokrasi var, başka ne isterim
Yapamazlar, bir adamin bilmem kaçıncı karısı,
Hem kariyer yaparım, hem olurum çocuklarımın anası,
Atatürk'ten almışım seçme ve seçilme hakkını,
Demokrasi var, yok ki bundan gayrısı.
İstersem yönetirim, iş yerinde herkesi,
Öğretmen olur, öğretirim çocuklara bilgiyi,
Hakim olur dağıtırım herkese adaleti,
Unutma Türk kadını, en güzel rejim demokrasi.
Ben de varım diyorum her şeyde ve her yerde,
Tek başına mücadele gücü var bizde elbette,
Sesimiz çıkıyorsa şayet, borçluyuz Atatürk'e,
Sahip çık arkadaşım, Cumhuriyet ve demokrasine.
Kasım'da aşk başkadır diyor birçok insan. Çünkü Atamızı hatırlatır diyorlar. Atatürk ruhumuza işler ilmek ilmek. İşlerken içimize biraz da hüzün Katar.
Kasımlarda ağlamak yakışmaz bize. Ağlamanın faydası yok ne de olsa kimselere. Savaşmak zorundayız her daim cehaletle. Cahiller kadar cesur olmazsak gidebilir miyiz ileriye?
Atamızı anacağız her yıl olduğu gibi yine bir 10 Kasım günü. Onu anlayarak yad edeceğiz bu günümüzü. Bıraktığı ilkelerle vatan için çalışacağız, tutacağız sözümüzü. Mustafa Kemal'i anlamak, onun bıraktığı emanete sahip çıkmak değil mi? Ağlayıp tembellik yapmamıza en çok Atamız karşı çıkmaz mı? O halde ozellikle gençlere düşen rehavete düşmek değil, onun çizdiği yolda durmadan çalışıp ilerlemek değil mi?
Hiçbir millete kısmet olmamış böyle bir lider. Bizlere ilimden, bilimden, fenden ayrılmamak düşer. Vatan bizden güzellikler bekler. Ve bu vatanın geleceği size emanet gençler.
Norveç'te "Atatürk gibi düşünmek" deyimi vardır. Zor durumda olduğunda kullanılan bir deyimdir. Atatürk'e göre her sorunun mutlaka bir çözümü vardır ve sadece bilinmiyordur. Bize düşen o çözümü bulmak ve uygulamaktır. En zor şartlarda bu deyimi hatırlamak bize ilaç gibi gelecektir. Refah Türkiye için hepimizin üzerine düşeni yapması zorunludur.
Saygı ve rahmetle bir kez daha Atamı yad ederken üzerime düşen ne varsa yapacağıma söz veriyorum. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Öyle bir destan yazki küçüğüm,
Her dizesinden kahramanlık akan,
Açlığa, susuzluğa aldırmadan,
Özgürlük uğruna cepheye koşanları anlatan.
Öyle bir destan yazki çocuğum,
Her kelimesi kahramanlık kokan,
De ki! Kara Fatma, Şerife Bacı ve niceleri,
Canlarını bir an bile düşünmedi.
Kimi yeni doğmuş bebeğini bıraktı kundakta,
Kimi bebeğinin kundağını sardı cephane etrafına,
Kimi son lokmasını verdi, aç kalma pahasına.
Hepsi güle oynaya gitti düşmana hücuma.
Öyle bir destan yazki evladım,
Kahramanlik akıtsın tüm dizeler,
Tüyü bitmemiş liseli öğrenciler,
Bağımsızlık yolunda ölüme gittiler.
Öyle bir destan yazki küçüğüm,
Samsun'da başlasın ilk dizesi,
Adım adım dolaşsın her bir cepheyi,
Anlatsın bağımsızlık uğruna göğsünü siper edenleri,
Anlatsın düğüne gider gibi ölüme gittiklerini.
Sen bırak destan yazmayı, ilerlet bu Vatan'ı,
Atalarımız kanıyla yazdı büyük destanı,
Sana sadece emanete sahip çıkmak kaldı,
Sen destan yazma, layık ol destan yazanlara.
Emel Yopal
29 Ekim 2025
İzmir
Milli mücadele çok büyük zorluklarla verildi. İlkokul sıralarında anlatılmaya başladı o yıllarda çekilen acılar, ızdıraplar. Ancak derste anlatılanlardan çok daha fazlası o yıllarda verilen mücadele.
Harap düşmüş bir millet, yokluk, sefalet bir taraftan, düşman askerlerinin yurdun her bir köşesini işgal etmesi diğer taraftan. Savaşlarda şehit düşen babalar, kardeşler, evlatlar ve en önemlisi tükenmiş umutlar. Kendi yurdunda yabancı muamelesi gören bir millet. Oysa birilerinin emrinde olmak bu milletin kanında yok.
Biri çıktı bu yaşananlara isyan eden. Dedi ki; "Özgürlük bizim karakterimizdir". Ölmeyi emretti esir yaşamaya razı olmayan millete. Açlık vardı, yoksulluk vardı. Ne top vardı düşmana atılacak ne de tüfek, ne de ayakta duracak kadar aşı kalmıştı. Her şeye rağmen arkasında durdular bu cesur adamın. Güvendi koca yürekli dev adam milletine, millet de bu dev adamın yüreğine. Kendi ülkesinde esir olmaktansa şerefiyle ölmeyi seçti millet köylüsüyle, şehirlisiyle, kadınıyla, erkeğiyle.
Yokluklar içinde başladı milli mücadele. Yeri geldi aç kaldı Mehmetçik, yeri geldi uykusuz. Bir lokma kuru ekmeğini paylaştı vatandaş Mehmetçik ile, özgürlük hayalleri ile. Ne şehitler verildi bu uğurda. Tüyü bitmemiş çocuklar, tek bir mermi sıkamadan sonsuzluğa uçtular. Hepsinin yüzünde gülümseme vardı çünkü inanmışlardı kurtuluşa. Hiç düşünmeden Süper etmişlerdi göğüslerini genç liseliler.
Çekilen acılar karşılıksız kalmadı, zaferle taçlandı. Ve Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Atatürk bir an tereddüt etmedi İstiklal yolunda yürümekten. Atatürk ve bu güzel ülke için mücadele edenler bize bu günümüzü hediye ettiler. Bizim onlara çok borcumuz var. Ne yaparsak yapalım ödenmesi imkansız bir borç. İşte o yüzden çok çalışmamız gerekiyor. Onların emanetine sahip çıkmak bizim en büyük görevimiz.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
İzmir Kitap fuarı bugün sona erdi. Yazar, şair kimliğim ve kitaplarımla birlikte fuarda Gökkuşağı Dergisi Standında yer aldım. Yazar ve şair dostlarımla güzel sohbetlerde bulunmak fuarların bize sunduğu en büyük kazanç diye düşünüyorum.
Fuar haftası boyunca gelen insanları gözlemledim. Fuarda tanınmış yazarlar, yayınevleri insanların geçiş yolu üzerinde iken derneklerde yazdığı kitapları tanıtmaya çalışan yazarların bulunduğu stantlar ise kimsenin uğramadığı bir köşeye atılmış durumda idi. Ancak önemli olan nokta fuara gelen insanların "Falanca yazardan imzalı kitap aldım" havasını atmak için sadece o yazarın stantına gitmeleri. Kitabın içeriğine birçok insan bakmaya gerek duymuyor. Sivil toplum kuruluşlarının stantlarından geçenler ise yazarların olduğu tarafa bakmıyor sanki kötü bir şey varmış gibi.
Peki neye göre kitap okuyoruz bizler? İlgi alanlarımız neler? Ünlü olmak demek en güzel romanı ya da şiir kitabını yazmak demek ki oluyor? Tanınmamış yazarların kitaplari bakmaya değmez mi? Nedir kitap okuma kriterlerimiz? Fuarda en çok üzüldüğüm nokta insanların bizim kitaplarımızı görmezden gelmesi oldu. Oysa her kitap farklı bir dünyadır. Kitaba dokunursun, sayfalarını çevirirsin, ilginiz çekerse alırsın çekmezse al diye kimse boğazına sarılmaz.
Yerel yönetimlerin de bizleri ziyaret edip desteklemesini bekledik ancak her zaman olduğu gibi hatırlayan olmadı. Belki de bir köşeye attıkları için yüzümüze bakmaya utandılar kimbilir? Bizim gözlerimiz her ne olursa olsun yönetimden birilerini aradı.
Bir fuar dönemi daha sivil toplum örgütünde bulunan yazarları unutarak geçip gitti. Bir sonraki fuar döneminde buluşmak ümidiyle sezon finali yapmış bulunuyoruz.
Son Köşe Yazıları
İNSANLIK vardı bu topraklarda, en hasından en orjinalinden. Komşuluğun altın çağında. Anahtarlar kapıların üzerinde...
(21 Kasım 2025 08:41:12)
Almanya'daki marketlerde 350 liraya rahatça alınan bir kilo et, bu topraklarda 900 lirayı görüyor. Emekli maaşıyla bir k...
(19 Kasım 2025 20:41:41)
TÜRK ANAYASASI "TÖRE"1. Tengri (yaratan) Tektir.2. Her kim ki, Tengri'den kut almak dilerse, başkasına yakarmasın.3. Bir...
(19 Kasım 2025 18:17:04)
Kahveyi içip de sonra kapatıp Fal açanlara da selamlar olsunMutluluk la bakıp aynen tıpatıp Nur saçanlara da selam...
(17 Kasım 2025 17:19:13)
Bir Toplum Nasıl Yükselir?Toplumların kaderi, sanıldığı gibi büyük projelerle değil; bireylerin günlük hayatlarında beni...
(17 Kasım 2025 15:26:34)