logo
Yükleniyor...
logo
add image
RAMAZAN GÜÇLÜ

RAMAZAN GÜÇLÜ

KÖŞE YAZARI
EĞİTİMCİ
ramazanguclu1@gmail.com
Kayıt: 10 Ekim 2025
Toplam Ziyaretçi: 978

Son Köşe Yazıları

BİR GÖNÜL İNSANI: FETHİ GEMİHLİOĞLU
Yayın: 14 Kasım 2025 20:40:59 Düzenlenmedi

Değerli okurlarım;

Türk kültür ve düşünce hayatının müstesna isimlerinden biri olan Fethi Gemuhluoğlu, fikirleri, insan anlayışı ve yetiştirdiği nesillerle 20. yüzyıl Türkiye’sinde derin izler bırakmış bir gönül insanıdır. O, “insan yetiştirme”yi hayatının gayesi edinmiş; sözünün tesiri, davranışının zarafeti ve irfanının derinliğiyle bir “örnek şahsiyet” olarak hafızalara kazınmıştır.

1. Hayatı ve Kişiliği

1922’de Malatya’da dünyaya gelen Fethi Gemuhluoğlu, genç yaşlarından itibaren edebiyat, kültür, sanat ve düşünce çevrelerinde aktif bir rol üstlenmiştir. Resmî bir makamda bulunmadan, herhangi bir kurumun başında yer almadan, yalnızca dostluğa dayalı bir hizmet anlayışıyla etrafındaki insanlara yön vermiş, onları hem ahlaki hem fikrî bakımdan olgunlaştırmaya çalışmıştır. Onun en çarpıcı yönlerinden biri, bildiklerini aktarmadan önce insanı anlamaya ve insanı sevmeye verdiği önemdir.

2. Dostluk Anlayışı

Gemuhluoğlu’nun en çok bilinen eseri, bir konuşmasından derlenen Dostluk Üzerine başlıklı metindir. Bu metin, aslında onun dünya görüşünün özünü yansıtır. Ona göre dostluk, çıkar ilişkilerinden, hesaplardan ve menfaatten uzak; fedakârlık, sadakat ve vefa temelli bir bağdır.

“Dostluk, bütün kapıları açar; gönül kapılarından başlayan bir yürüyüşe dönüşür.” düşüncesi, onun insan merkezli yaklaşımının temelini oluşturur.

3. Fikir Dünyasına Katkıları

Fethi Gemuhluoğlu, modernleşme sürecindeki Türkiye’nin kültürel krizleriyle yakından ilgilenmiş, gençlerin kimlik bunalımları yaşadığı bir dönemde irfanı önceleyen bir medeniyet bilinci sunmuştur.

• Edebiyat çevrelerini desteklemiş, birçok şair ve düşünürün önünü açmıştır.

• Toplumun kültürel ve manevi değerlerinin korunması gerektiğini vurgulamış, fakat bunu yaparken kutuplaştırıcı değil, birleştirici bir dil kullanmıştır.

• İnsan yetiştirmeyi en büyük hizmet olarak görmüş, “bir kişiyi kazanmak”ı medeniyet inşasının ilk adımı kabul etmiştir.

4. Bir Gönül Erbabı Olarak Mirası

Gemuhluoğlu’nun bıraktığı en önemli miras, belki de yazdıkları değil, dokunduğu hayatlardır. Onu tanıyan birçok kişi, Gemuhluoğlu’nun kendileri üzerinde dönüştürücü bir etkisi olduğunu ifade eder. Hem devlet adamları hem bürokratlar hem de genç öğrenciler için o, güvenilen bir rehber, bir “gönül mimarı” idi.

Bugün geriye dönüp bakıldığında Fethi Gemuhluoğlu’nun, modern dünyanın hızla tükettiği dostluk, vefa, duruş ve erdem gibi kavramları yeniden hatırlatan bir “örnek şahsiyet” olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Onun yaşamı, makam ve mevki sahibi olmadan da millete hizmet edilebileceğinin, insanı merkeze alan bir yaklaşımın toplumda derin etkiler yaratabileceğinin açık bir kanıtıdır.

Fethi Gemuhluoğlu, ardında büyük eserler bırakan bir yazar değil; fakat gönülleri fethetmiş bir irfan sahibidir. Onu örnek şahsiyet yapan şey, fikirlerinin inceliği kadar, sözünün ve davranışının tutarlılığıdır. Bugünün dünyasında dostluk, vefa, nezaket ve irfan gibi değerlerin yeniden hatırlanmasına en çok ihtiyaç duyulduğu zamanda, Gemuhluoğlu’nun düşünceleri ve hayatı, yeni kuşaklar için güçlü bir ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.


ramazanguclu1@gmailcom











VATAN SAĞOLSUN
Yayın: 12 Kasım 2025 11:18:53 Düzenlenmedi

Değerli okurlarım;

Öncelikle yaşanan askeri uçak kazasında şehit olan mehmetçiklerimize rahmet,ailelerine sabır ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Tarihte vatanı ve mukaddesatı için en çok şehit veren millet Türk milletidir.Cümlesin ruhu şâdolsun.


Vatan sevgisi imandandır.Vatan sevgisi, insanın doğup büyüdüğü topraklara, üzerinde yaşadığı millete ve sahip olduğu değerlere duyduğu en yüce duygulardan biridir. Bu sevgi, sözle değil, gerektiğinde canla ortaya konan bir sadakattir. Tarih boyunca milletimizin varlığı, bu derin vatan sevgisi sayesinde korunmuştur.

Bir ülkenin en büyük gücü, askerî kuvveti değil, vatandaşlarının yüreğinde taşıdığı vatan sevgisidir. Çünkü bu sevgi, her türlü zorluğu aşmayı, her fedakârlığa katlanmayı mümkün kılar. İşte bu nedenle, vatanı için canını feda eden şehitler, bir milletin en kutsal değerleri arasında yer alır. Şehitlik, inancın, cesaretin ve fedakârlığın en yüksek mertebesidir.

Şehitlerimiz, bu toprakları bize vatan kılmış; kanlarıyla bağımsızlığımızın temellerini atmıştır. Onların sayesinde bugün özgürce nefes alıyor, bayrağımızı gururla dalgalandırıyoruz. Her bir şehidin ardından, milletin yüreğinde derin bir acı olsa da, aynı zamanda büyük bir onur ve minnet duygusu da filizlenir.

Vatan sevgisi ve şehitlik, bir milletin varoluşunun iki ayrılmaz parçasıdır. Bu bilinç, bizlere düşen en önemli görevin, şehitlerimizin emaneti olan bu cennet vatanı korumak ve daha güzel yarınlara taşımak olduğunu hatırlatır.



İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN
Yayın: 30 Ekim 2025 08:49:29 Düzenlenmedi

Devletin en temel varlık sebebi, vatandaşının huzur, güven ve refah içinde yaşamasını sağlamaktır. Tarih boyunca birçok devlet yıkılmış, birçoğu ise asırlarca ayakta kalabilmiştir. Bu farkı yaratan temel unsur, o devletlerin insanı merkeze alıp almadığıdır. Çünkü insanı yaşatmayan bir devletin uzun süre varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Türk devlet geleneğinde yüzyıllardır dile getirilen “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü, bu gerçeğin en özlü ifadesidir.

Devletin temeli insandır:

Her devletin varlığı, onu oluşturan bireylerin varlığına ve refahına bağlıdır. Halkı mutlu olmayan, hakları korunmayan, adalet bulamayan bir toplumda devletin güçlü olmasından söz edilemez. Bu nedenle, iyi bir yönetimin ilk görevi vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılamak, onların güvenliğini sağlamak ve yaşam kalitesini yükseltmektir. İnsanı merkeze alan bir anlayış, devleti hem içeride hem dışarıda güçlü kılar.


Türk-İslam düşünce dünyasında da devlet anlayışı her zaman insan odaklı olmuştur. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eserinde, “Bey, halkı için vardır.” anlayışı hâkimdir. Osmanlı Devleti’nin kurucularından Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye öğüdü olan “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü ise, Türk devlet felsefesinin temelini oluşturur. Bu söz, devletin varlığının, yöneticilerin halkına adaletle, merhametle ve sorumluluk duygusuyla yaklaşmasına bağlı olduğunu anlatır.


Bir devleti yaşatan en önemli iki unsur adalet ve refahtır. Adaletin olmadığı yerde zulüm, refahın olmadığı yerde ise huzursuzluk baş gösterir. Bu nedenle devlet, vatandaşları arasında ayrım gözetmeden adaleti sağlamakla yükümlüdür. Aynı şekilde, sosyal adaletin güçlenmesi, eğitimde, sağlıkta ve ekonomide fırsat eşitliğinin sağlanması da insanı yaşatmanın en önemli unsurudur. Toplumun her kesiminin sesi duyuldukça, vatandaş devlete olan güvenini korur.


Günümüz dünyasında devletlerin gücü yalnızca ekonomik ya da askerî göstergelerle ölçülmemektedir. Demokrasi, insan hakları, eğitim düzeyi ve sosyal adalet gibi unsurlar da devletlerin gelişmişlik düzeyini belirler. Yani çağdaş bir devlet, bireyin özgürlüğüne, düşüncesine ve onuruna saygı duyduğu ölçüde güçlüdür. Bu bağlamda, insanın yaşatılması yalnızca fiziksel anlamda değil; ruhsal, kültürel ve toplumsal anlamda da desteklenmesini gerektirir.

Bir devletin kalıcılığı, vatandaşına verdiği değerin bir yansımasıdır. Halkı mutlu, hakları korunan, adaletin tesis edildiği bir ülkede devlet daima güçlü olur. Bu nedenle, yöneticilerin ve tüm kurumların rehberi şu ilke olmalıdır:

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

Ancak bu anlayışla, Türkiye Cumhuriyeti gibi köklü bir devlet, geçmişinden aldığı güçle geleceğe güvenle yürüyebilir.


SİNİR VE STRES
Yayın: 21 Ekim 2025 00:01:13 Düzenlenmedi

Toplumumuz neden bu kadar sinirli,stresli ve öfkeli.Herkes barut fıçısı gibi.Neden?

Türk insanının stresli ve sinirli olmasının birçok sosyal, kültürel ve ekonomik faktörden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu durumu daha iyi anlayabilmek için, bireysel ve toplumsal düzeyde bazı önemli dinamiklere göz atmamız gerekir. İşte Türk toplumunun stresli ve sinirli olma nedenleri:


1. Sosyo-ekonomik Faktörler

a. Ekonomik Zorluklar ve Gelecek Kaygısı

Türk halkının stresli ve sinirli olmasının en önemli nedenlerinden biri ekonomik zorluklardır. Enflasyon, yüksek yaşam maliyetleri, işsizlik oranları ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler, insanların geleceğe yönelik kaygılarını artırmaktadır. Özellikle gençler, iş bulamama ve kariyerlerinde ilerleyememe gibi sıkıntılarla karşı karşıya kalmakta, bu da büyük bir stres kaynağı oluşturmaktadır.

b. Düşük Yaşam Standartları

Türk toplumunun büyük bir kesimi, düşük gelirli ve zor yaşam koşulları altında yaşamaktadır. Bu durum, bireylerde huzursuzluk yaratmakta ve kişisel tatminsizliklere yol açmaktadır. Ayrıca, ekonomik eşitsizlikler de sosyal gerilimlere neden olmaktadır.


2. Toplumsal Dinamikler

a. Aile Baskısı

Türk toplumunda aile, bireylerin hayatındaki en önemli yapıdır. Ancak bu yapı, bireyler üzerinde yoğun bir baskı yaratabilmektedir. Özellikle gençler, ailelerinin beklentilerini karşılamakta zorlanabilmekte, bu da onlarda büyük bir stres yaratmaktadır. Aynı şekilde, evlenme, çocuk sahibi olma gibi toplumsal beklentiler de bireylerde kaygı yaratabilmektedir.

b. Toplumsal Beklentiler ve Geleneksel Roller

Toplumsal normlar ve geleneksel roller, bireyler üzerinde baskı oluşturabilmektedir. Özellikle kadınlar, toplumda var olan geleneksel cinsiyet rollerine uymak zorunda hissedebilirler. Erkekler ise ekonomik olarak ailesini geçindirme sorumluluğu taşır ve bu, onların üzerindeki baskıyı artırır. Bu tür baskılar, bireylerde sinirlilik, depresyon ve stres gibi psikolojik sorunlara yol açabilir.


3. Siyasi ve Toplumsal Belirsizlikler

a. Politik İstikrarsızlık

Son yıllarda Türkiye’deki siyasi ortam, pek çok insanın stres yaşamasına neden olmuştur. Siyasi belirsizlikler, ekonomik krizler, toplumsal kutuplaşmalar ve hükümet politikalarındaki değişiklikler, toplumda büyük bir gerginlik yaratmaktadır. Bu, hem bireyler hem de toplum için kaygı verici bir durum oluşturur.

b. Medyanın Rolü

Medyanın toplum üzerinde oluşturduğu olumsuz etki de göz ardı edilemez. Özellikle sosyal medya, negatif içeriklerle dolu olabilir ve bu içerikler bireylerin kaygı seviyelerini artırabilir. Sürekli olarak kötü haberler, politik gerginlikler ve krizlerle karşılaşan bireyler, bu durumun etkisiyle daha stresli hale gelirler.


4. Kültürel ve Psikolojik Faktörler

a. Çalışma Kültürü

Türk toplumunda çalışma kültürü genellikle çok yoğun ve streslidir. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan bireyler, iş hayatı ve özel hayat dengesini kurmakta zorlanmaktadır. Uzun çalışma saatleri, düşük maaşlar ve iş güvencesizliği, bireyleri fiziksel ve psikolojik olarak yıpratmaktadır.

b. Duygusal Zeka ve İletişim Eksiklikleri

Türk toplumunda, duygusal zekanın gelişimi ve bu konuda eğitimin eksikliği, stresle başa çıkma becerisini olumsuz etkilemektedir. İnsanlar, duygusal tepkilerini genellikle bastırmakta veya yanlış bir biçimde dışa vurmaktadırlar. Bu da sinirli ve gergin bir atmosferin oluşmasına neden olmaktadır. Ayrıca, aile içi iletişimsizlik, insanları stresli ve mutsuz yapmaktadır.

c. Toplumsal Dayanışma Eksikliği

Türk toplumunda bireyselcilik giderek artmakta, toplumsal dayanışma ve birlikte hareket etme kültürü zayıflamaktadır. Bu da toplumsal baskıların, yalnızlık duygusunun ve bireysel kaygıların artmasına neden olmaktadır. İnsanlar, problemleri tek başlarına çözmek zorunda kaldıkça daha fazla strese girerler.


5. Günlük Hayatın Zorlukları

a. Trafik ve Şehir Yaşamı

Büyük şehirlerde yaşayan Türk insanı için günlük hayatın en büyük stres kaynaklarından biri, trafik yoğunluğudur. Özellikle İstanbul gibi metropollerde saatlerce süren trafik, insanların sabırlarını zorlamaktadır. Uzun süren yolculuklar, hem fiziksel hem de psikolojik olarak insanları yıpratmaktadır.

b. Hızlı Değişen Dünya

Dünyada meydana gelen hızlı teknolojik değişimler ve kültürel dönüşümler de, Türk insanı üzerinde stres yaratmaktadır. Özellikle gençler, hızla değişen iş dünyasına ve toplumsal normlara ayak uydurmakta zorlanabilmektedir. Bu durum, geleceğe dair belirsizlikleri artırmakta ve kaygıyı beslemektedir.


Sonuç olarak;

insanımızın stresli ve sinirli olmasının nedenleri, tek bir faktörle açıklanamayacak kadar çeşitlidir. Sosyo-ekonomik zorluklar, toplumsal baskılar, kültürel etmenler, siyasal belirsizlikler ve bireysel psikolojik dinamikler, bu durumun temel sebeplerini oluşturmaktadır. Ancak bu sorunun üstesinden gelebilmek için, hem toplumsal hem de bireysel düzeyde bilinçli adımlar atılabilir. Eğitim, duygu yönetimi, psikolojik destek ve toplumsal dayanışma,manevi destek,öfke kontrolü eğitimi gibi unsurlar, Türk insanının stresle başa çıkma becerisini artırabilir ve genel yaşam kalitesini yükseltebilir.





KAMU HAKKI
Yayın: 14 Ekim 2025 22:32:17 Düzenlenmedi

Toplumların sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için bireylerin hak ve sorumluluklarının dengeli bir biçimde düzenlenmesi gerekir. Bu dengenin kurulmasında en önemli unsurlardan biri de kamu hakkıdır. Kamu hakkı, bireylerin değil, toplumun ortak yararını gözeten haklar bütünüdür. Bu hakların korunması, sadece hukuk sistemine değil, aynı zamanda bireylerin dürüstlük ilkesine bağlılığına da bağlıdır. Çünkü dürüstlük, kamu kaynaklarının adil kullanılmasını ve toplumun güven temelinde yaşamasını sağlar.

Kamu Hakkı Nedir?

Kamu hakkı, devletin ve toplumun ortak menfaatlerini koruyan hukuk kurallarının oluşturduğu haklardır. Örneğin; vergi vermek, kamu mallarına zarar vermemek, kamusal görevlerde liyakat esasına göre hareket etmek ve kamu düzenine saygı göstermek gibi sorumluluklar kamu hakkı kapsamındadır.

Kamu hakkı, bireysel haklardan farklı olarak devredilemez ve affedilemezdir. Örneğin bir kişi devlete ait bir malı izinsiz kullandığında, bu sadece devlete değil, aynı zamanda toplumun tüm fertlerine karşı işlenmiş bir haksızlık olur. Bu nedenle kamu hakkının ihlali, yalnızca hukuki değil aynı zamanda ahlaki bir sorun olarak da değerlendirilmelidir.

Dürüstlük İlkesinin Önemi

Dürüstlük, bir bireyin hem kendine hem de çevresine karşı doğru, şeffaf ve adaletli davranmasıdır. Toplumsal ilişkilerin temel taşı olan bu ilke, kamu haklarının korunmasında hayati rol oynar. Bir toplumda insanlar vergi verirken dürüst değilse, kamu kaynakları doğru kullanılmıyorsa ya da yöneticiler görevlerini kötüye kullanıyorsa, kamu hakkı zedelenir.

Dürüstlük sadece bireyler arası ilişkilerde değil, aynı zamanda kamu kurumlarında da temel alınmalıdır. Çünkü kamu kurumlarının güvenilirliği, vatandaşların devlete olan inancını ve bağlılığını doğrudan etkiler. Bu nedenle hem kamu görevlileri hem de vatandaşlar, kamu hakkını gözetirken dürüstlükten taviz vermemelidir.

Kamu Hakkını ve Dürüstlüğü Zedeleyen Davranışlar

Toplumda kamu hakkını ihlal eden birçok davranışla karşılaşmak mümkündür:

• Vergi kaçırmak

• Kamu mallarını kişisel çıkar için kullanmak

• Rüşvet almak veya vermek

• İhalelerde usulsüzlük yapmak

• Yalan beyanlarda bulunmak

• Kamusal görevleri kötüye kullanmak.

Tüm bu davranışlar, sadece hukuk düzenini değil, toplumun moral yapısını da bozar. Bu nedenle kamu hakkının korunması sadece hukuki yollarla değil, aynı zamanda etik değerlerle de sağlanmalıdır.

Sonuç olarak kamu hakkı ve dürüstlük, birlikte ele alınması gereken iki temel kavramdır. Bir toplumda adaletin, güvenin ve refahın sağlanabilmesi için bireylerin ve kurumların bu değerlere sıkı sıkıya bağlı kalması gerekir. Dürüst bireylerin çoğunlukta olduğu bir toplumda kamu hakkı kendiliğinden korunur; kamu hakkının korunduğu bir düzende ise dürüstlük daha çok değer kazanır. Bu nedenle her birey, kendi yaşam alanında bu iki ilkeyi rehber edinmeli, hem kendi vicdanına hem de topluma karşı sorumluluğunun bilincinde olmalıdır.


DEVLETİN EN ÖNEMLİ İŞİ
Yayın: 12 Ekim 2025 23:07:38 Düzenlenmedi

Devlet, toplumun düzenini sağlamak, bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak ve kamu hizmetlerini yürütmekle yükümlü olan en üst otoritedir. Ancak bu görevlerin etkili ve adil bir şekilde yerine getirilebilmesi, yalnızca yasa yapmaktan veya uygulamaktan ibaret değildir. Devletin en temel işlevlerinden biri, hatta belki de en önemlisi, bu süreçlerin denetimini sağlamaktır. Denetim olmadan hiçbir sistem uzun vadede sağlıklı işlemez; yetki, sorumluluk ve kamu kaynakları kötüye kullanılabilir. Bu nedenle denetim, sadece devletin değil, demokratik bir toplumun da sigortasıdır.


Denetim, devletin tüm kademelerinde şeffaflık, hesap verebilirlik ve hukuka uygunluk ilkesinin hayata geçirilmesini sağlar. Yasama organının yürütmeyi denetlemesi, yargının yasaların uygulanışını kontrol etmesi, Sayıştay gibi kurumların kamu harcamalarını incelemesi; devletin kendi iç işleyişinde denetimin ne denli merkezi bir yer tuttuğunu gösterir. Ayrıca, idari denetim mekanizmaları sayesinde bürokratik yapının keyfiliğe kayması önlenir.

Etkin bir denetim sistemi, yalnızca mevcut hataların tespitiyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda gelecekte benzer sorunların yaşanmaması için önleyici rol de üstlenir. Bu bağlamda etik kurullar, müfettişlik sistemleri, bağımsız denetim kurumları gibi yapılar; devletin kendi işleyişini düzeltmesini ve geliştirmesini sağlayan önemli araçlardır.

Toplumun devlete olan güveninin artması da doğrudan doğruya denetimin kalitesiyle ilgilidir. Bir vatandaş, vergisinin nereye harcandığını öğrenebildiği, kamu görevlilerinin hesap verebilir olduğunu gördüğü ve hakkını arayabildiği bir sistemde devlete daha güçlü bağlarla bağlanır.


Sonuç olarak, devletin en önemli işi yalnızca yasa yapmak veya uygulamak değil, bu süreçlerin hukuka ve kamu yararına uygun biçimde yürütülüp yürütülmediğini denetlemektir. Etkin bir denetim sistemi olmadan ne adalet sağlanabilir ne de toplumsal refah kalıcı olur. Bu nedenle devletin kurumsal yapısını güçlendirmek isteyen her ülke, denetim mekanizmalarını bağımsız, şeffaf ve etkili kılmak zorundadır. Denetimin olmadığı yerde güç yozlaşır, hukuk zayıflar ve halkın devlete olan güveni erozyona uğrar.


BİR TOPLUMUN VİCDANI...
Yayın: 12 Ekim 2025 21:02:51 Düzenlenmedi


Sokak hayvanları, şehirlerimizin sessiz ama en sadık sakinleridir. Kimi zaman bir parkta dinlenirken, kimi zaman bir apartman girişinde soğuktan korunmaya çalışırken karşımıza çıkarlar. Gözlerinde sevgi, zaman zaman korku ve çoğu zaman da umut vardır. Bu umut, insanlardan gelecek bir kap yemek, biraz su ve en önemlisi şefkat beklentisidir. Sokak hayvanlarına sahip çıkmak, sadece bir merhamet göstergesi değil, aynı zamanda insanlığımızın ve toplum olarak gelişmişliğimizin bir göstergesidir.


Sokak Hayvanlarının Karşılaştığı Zorluklar

Sokakta yaşayan kedi ve köpekler, günlük yaşamlarında birçok zorlukla karşı karşıya kalmaktadır. Açlık, susuzluk, trafik kazaları, kötü muamele ve sert hava koşulları, onların hayatlarını tehlikeye sokan başlıca faktörlerdir. Özellikle kış aylarında barınacak yer bulamayan hayvanlar donma tehlikesi yaşarken, yaz aylarında susuzlukla mücadele ederler. Bunların yanında bazı insanlar tarafından kötü muameleye maruz kalmaları, onların güven duygularını da zedeler.


Toplum Olarak Sorumluluğumuz

Hayvanlar da tıpkı insanlar gibi yaşama hakkına sahiptir. Onlara zarar vermek değil, yaşamlarını kolaylaştırmak bizim görevimizdir. Belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak her birimizin bu konuda sorumluluk alması gerekir. Yerel yönetimlerin barınaklar kurması, kısırlaştırma ve aşı kampanyaları düzenlemesi, halkın ise sokak hayvanlarına mama, su ve barınma imkânı sağlaması hayati öneme sahiptir.


Ne Yapabiliriz?

Sokak hayvanlarına destek olmak için herkesin yapabileceği küçük ama etkili adımlar vardır:

  • Evimizin önüne bir kap su ve mama koymak
  • Soğuk havalarda basit yöntemlerle barınaklar hazırlamak
  • Gönüllü olarak barınaklarda çalışmak veya bağışta bulunmak
  • Sahiplendirme kampanyalarına destek vermek
  • Hayvanlara zarar verenleri uyarmak ve gerektiğinde yasal yollara başvurmak

Hayvan Hakları ve Hukuki Koruma

Ülkemizde hayvan haklarını koruyan yasalar mevcuttur. 2021 yılında yürürlüğe giren düzenlemeyle birlikte hayvanlar artık "mal" değil, "can" olarak kabul edilmekte ve kötü muameleye karşı daha ciddi yaptırımlar uygulanmaktadır. Ancak yasal düzenlemeler kadar, toplumsal farkındalık da önemlidir. Her bireyin hayvanlara karşı duyarlı ve bilinçli olması, yasaların etkinliğini artıracaktır.


Sonuç: Bir Kap Su, Bir Kap Mama, Bir Kalp Şefkat

Sokak hayvanlarına sahip çıkmak, bir lütuf değil; bir görevdir. Onlar da bu dünyanın birer parçası ve bizimle aynı gökyüzünü paylaşıyorlar. Unutmayalım ki, bir cana dokunmak, bazen dünyayı değiştirmek demektir (en azından o can için)

Sokaklarda yalnız kalmasınlar; gelin, birlikte sahip çıkalım.

Unutmayalım ki bir yere gittiğinizde oranın sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa oranın insanları iyi insanlardır...


DİJİTAL BAĞIMLILIK
Yayın: 11 Ekim 2025 23:36:55 Düzenlenmedi

Gelişen teknoloji ile birlikte hayatımıza giren dijital araçlar, yaşamımızı birçok yönden kolaylaştırmıştır. İnternet, akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve sosyal medya platformları sayesinde bilgiye ulaşmak, iletişim kurmak ve eğlenmek çok daha hızlı ve pratik hale gelmiştir. Ancak bu kolaylıklar, beraberinde önemli bir tehlikeyi de getirmiştir: dijital bağımlılık.


Dijital bağımlılık, kişinin dijital cihazlara ve internete kontrolsüz ve aşırı şekilde bağlı olması durumudur. Bu durum, bireyin günlük yaşamını, sağlığını, sosyal ilişkilerini ve ruh halini olumsuz etkileyebilir. Özellikle gençler arasında yaygınlaşan dijital bağımlılık, ders başarısında düşüşe, uyku problemlerine, sosyal izolasyona ve fiziksel sağlık sorunlarına neden olabilmektedir.


Sosyal medya, çevrim içi oyunlar, video platformları ve sürekli gelen bildirimler, beynimizin ödül mekanizmasını etkileyerek bizi daha fazla ekran başında tutar. Zamanla kişi, gerçek hayattan uzaklaşıp sanal dünyaya bağımlı hale gelir. Bu da hem bireysel hem toplumsal sorunlara yol açar.


Dijital bağımlılıkla mücadele edebilmek için öncelikle farkındalık oluşturulmalıdır. Ekran başında geçirilen süre kontrol altına alınmalı, dijital detokslar yapılmalı ve bireyler kendilerine dijital olmayan alternatifler yaratmalıdır. Aileler, çocuklarının internet kullanımını takip etmeli, onları sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere yönlendirmelidir. Okullarda dijital okuryazarlık eğitimi verilmeli, bilinçli ve dengeli teknoloji kullanımı teşvik edilmelidir.


Unutmamak gerekir ki teknoloji, doğru kullanıldığında bir nimettir; ancak bilinçsizce kullanıldığında bağımlılığa ve pek çok soruna yol açabilir. Önemli olan, dijital dünyayı bir araç olarak görmek ve onu hayatımızın merkezine koymamaktır.


Sonuç olarak, dijital bağımlılık çağımızın önemli bir sorunudur ve bu sorunun üstesinden gelmek ancak bilinçli bireyler ve toplumsal iş birliği ile mümkündür. Teknolojiyi kontrollü kullanarak hem sağlığımızı hem de yaşam kalitemizi koruyabiliriz.



TABİAT VE KÜLTÜR VARLIKLARIMIZI KORUYALIM
Yayın: 11 Ekim 2025 22:02:10 Düzenlenmedi

Doğa ve kültür, bir milletin geçmişiyle geleceği arasında kurduğu en güçlü köprülerden biridir. Tabiat varlıklarımız, milyonlarca yılın birikimi olan doğal güzelliklerimizdir; kültür varlıklarımız ise atalarımızın yüzyıllar boyunca oluşturduğu, yaşam tarzımızı ve değerlerimizi yansıtan eserlerdir. Hem doğal hem de kültürel mirasımız, bizlere bırakılmış birer emanet değil, gelecek nesillere aktarmamız gereken birer sorumluluktur.

Ne yazık ki günümüzde birçok tabiat ve kültür varlığı, bilinçsizce yapılan faaliyetler nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ormanların tahrip edilmesi, doğal alanlara yapılan plansız yapılar, tarihi eserlerin korunmaması veya kaçakçılığı gibi pek çok sorun, bu mirasın geri dönüşü olmayacak şekilde zarar görmesine yol açmaktadır.

Tabiat varlıklarımız sadece estetik açıdan değil, ekolojik denge açısından da hayati öneme sahiptir. Dağlar, göller, ormanlar, denizler ve vadiler; sadece doğanın değil, aynı zamanda insan yaşamının da temel taşlarıdır. Bu alanların korunması, hem çevre sağlığı hem de yaşam kalitesi açısından zorunludur.

Kültür varlıklarımız ise kimliğimizin yapı taşlarıdır. Antik şehirler, camiler, kiliseler, köprüler, hanlar, evler ve el sanatları gibi kültürel değerler, bize kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi hatırlatır. Bu eserlerin korunması, hem tarihimize sahip çıkmak hem de kültürel çeşitliliğimizi yaşatmak anlamına gelir.

Bu değerleri korumak için bireylere ve topluma büyük görevler düşmektedir. Öncelikle farkındalık oluşturulmalı, doğa ve tarih bilinci küçük yaşlardan itibaren verilmelidir. Okullarda bu konuda eğitimler artırılmalı, toplumun her kesimi bilinçlendirilmelidir. Ayrıca sivil toplum kuruluşları, devlet kurumları ve yerel yönetimler iş birliği içinde çalışarak koruma projeleri yürütmelidir.

Unutmayalım ki, korumadığımız her doğal güzellik ve her tarihi eser, bir daha geri getirilemeyecek bir kayıptır. Tabiat ve kültür varlıklarımız, sadece bugünün değil, geleceğin de mirasıdır. Bu mirasa sahip çıkmak, hem geçmişimize saygının hem de geleceğe karşı sorumluluğumuzun bir göstergesidir.

Gelin, tabiatımıza ve kültürümüze sahip çıkalım. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya ve gurur duyacakları bir miras bırakalım.

MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERE SAHİP NESİL YETİŞTİRMEK
Yayın: 10 Ekim 2025 14:25:14 Düzenlenmedi


Bir toplumun sürekliliği, sadece ekonomik ve teknolojik gelişmişliğiyle değil, aynı zamanda sahip olduğu değerlerin nesilden nesile aktarılmasıyla mümkündür. Milli ve manevi değerler, bir milletin kimliğini, kültürünü, inancını ve tarihsel hafızasını temsil eder. Bu değerlerin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması, hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir görevdir.

Milli ve Manevi Değerler Nedir?

Milli Değerler:

Milli değerler; bir milleti millet yapan, ortak tarih, dil, bayrak, vatan, kültür ve gelenek gibi unsurlardır. Türk milletinin milli değerleri arasında Atatürk’ün ilkeleri, Türkçe, İstiklâl Marşı, şehitlik anlayışı, tarih bilinci ve bayrak sevgisi ön plandadır.

Manevi Değerler:

Manevi değerler ise inanç, ahlak, vicdan, saygı, sevgi, merhamet, doğruluk, sabır ve hoşgörü gibi evrensel ve dini temellere dayanan değerlerdir. Bu değerler, insanı “insan” yapan temel öğelerdir. İslam dini, Türk toplumunun manevi hayatında önemli bir yer tutar.

Neden Önemlidir?

1. Kimlik ve Aidiyet Bilinci Oluşturur

Milli ve manevi değerlerle büyüyen çocuklar, kim olduklarını, nereden geldiklerini ve neye inandıklarını bilir. Bu da onlarda bir aidiyet duygusu geliştirir.

2. Toplumsal Dayanışmayı Güçlendirir

Ortak değerler etrafında birleşen bireyler, toplumsal huzur ve barışın teminatıdır. Empati, fedakârlık ve birlikte yaşama kültürü gelişir.

3. Ahlaki ve Vicdani Rehberlik Sağlar

Manevi değerlerle büyüyen bireyler, doğruyla yanlışı ayırt etme konusunda daha duyarlıdır. Bu da suça ve zararlı alışkanlıklara karşı koruyucu bir zırh işlevi görür.

Değer Aktarımı Nerede Başlar?

1. Aile

Değer eğitiminin temeli ailede atılır. Aile ortamı, çocuğun ilk rol modelini edindiği, davranış kalıplarını öğrendiği yerdir. Sevgi, saygı, dua, milli günlerin anlamı gibi temel öğretiler burada başlar.

2. Okul

Okullar, hem bilgiyi hem de karakteri şekillendiren kurumlardır. Değerler eğitimi, müfredatla entegre edilmeli; tarih, edebiyat ve din kültürü dersleri bu noktada kilit rol oynamalıdır.

3. Medya ve Dijital Platformlar

Günümüzde çocuklar ve gençler medya aracılığıyla şekilleniyor. Bu nedenle medya içeriklerinin değer temelli olması büyük önem taşır. Dizilerde, filmlerde, sosyal medya içeriklerinde milli ve manevi unsurların yer alması teşvik edilmelidir.

4. Toplum ve Çevre

Mahalle, cami, dernek, spor kulüpleri gibi sosyal ortamlar da değer aktarımının bir parçasıdır. Gençlerin bu tür ortamlarda aktif rol alması desteklenmelidir.

Karşılaşılan Zorluklar

• Küreselleşmenin etkisiyle kültürel yozlaşma

• Aile içi iletişim eksikliği

• Dijital bağımlılık ve sosyal medyada olumsuz içerikler

• Eğitim sisteminde değer eğitiminin yeterince vurgulanmaması

Bu zorluklara rağmen, doğru yöntemlerle değer aktarımı mümkündür.

Çözüm Önerileri

• Aile içi iletişimin güçlendirilmesi

• Değerler eğitiminin okullarda ders olarak veya ders içeriğinde verilmesi

• Rol model olabilecek öğretmen, sanatçı ve sporcuların desteklenmesi

• Gençlere yönelik sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerin artırılması

• Medyada milli ve manevi değerlere uygun içeriklerin teşvik edilmesi

Sonuç

Milli ve manevi değerlere bağlı nesiller yetiştirmek, sadece bir eğitim meselesi değil, bir medeniyet inşası meselesidir. Toplum olarak bu ortak sorumluluğu taşımalı, geleceğimizi sadece bilgiyle değil, erdemle ve bilinçle donatılmış bireylerle inşa etmeye çalışmalıyız.



Tüm Köşe Yazarları



ALİ DUYSAK
SENSİZLİĞİ DAHA NASIL ANLATAYIM
Atiye Danış
Etin Kilosu 900 TL, Emeklinin Kaderi Açlık! Almanya'da 350 TL, Bizde Neden 900 TL?
AYFER KILIÇ
YÜREGİM BURKULUP
Ayfer Turan
SİTEM
DİLEM YASAK
YÜREĞİMİ ALIP
FERDA NAYMAN
SELÂMLAR OLSUN
GÜLVAR KORKMAZ
Mersin Eğitim Fakültesi’nde öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizle geçirdiğimiz bu güzel gün, bizlere yeniden ilham verdi.
Mehmet Mustafa Dogan
APARTMANLAR’DA AİDAT SORUNLULUĞU
Murat OKUDUCU
Eskiye Özlem...
MUSTAFA ŞAYIK
BİR TOPLUM NASIL YÜKSELİR
Neval Kütük
BENCİLLİKTEN KURTULUŞ
RAMAZAN GÜÇLÜ
BİR GÖNÜL İNSANI: FETHİ GEMİHLİOĞLU
Tandoğu Yazıcı
BİLGE KAĞAN YASASI
Yukarı