Sensizliği anlatmaya varmadı dilim
Ben bu gece bu şehirden artık giderim
Sana değil ki inan kadere sitemim
Ey can yanındayken bile özlerken seni
Sensizliği ben daha nasıl anlatayım
Gecelerim sabaha kadar seninle dolu
Bilmiyorum bu sevdanın varmı ki sonu
Benliğimin tüm zerresi seninle dolu
Ey can yanımdayken bile özlerken seni
Sensizliği ben daha nasıl anlatayım
Vücudum yoruldu taşımıyor bedeni
Söylesene daha nasıl seveyim seni
Acılar ile yaşatmak niyetin beni
Ey can yanımdayken özlerken seni
Sensizliği ben daha nasıl anlatayım
Sevda dediğin şey acı çekmekmiş meğer
Seni sevmek mi inan ki bir ömre bedel
Her gün sevdası ile yanmak ayrı değer
Ey can yanımdayken özlerken seni
Sensizliği ben daha nasıl anlatayım
Bu sevdada acı çekmek oldu kaderim
Sana değil kendime benim sitemim
Sensizlikle dolu tüm gecelerim benim
Ey can yanımdayken bile özlerken seni
Sensizliği ben daha nasıl anlatayım
25.11.2023
ALİ DUYSAK
GAZİANTEP
Sen bana hep imkansız bir aşk oldun sevgili
Yorgun düştü yüreğim çekerken bu bedeli
Ne söyleyim bilemem tükendim ben besbelli
Bitmedi şu yüreğin ne derdi ne kederi
Hiç’e saydın sevgimi bilmedin kıymetimi
Hazanı yaşadı hep şu gönlümün mevsimi
Ne söyleyeyim bilmem tükendim ben besbelli
Bitmedi şu yüreğin ne derdi ne kederi
Kolay sanma unutmak yıllarım senle bitti
Hüsran dolu hayatta ömrümü biçip geçti
Ne söyleyim bilemem tükendim ben besbelli
Bitmedi şu yüreğin ne derdi ne kederi
Bu şiirimi besteleyerek okuyan değerli büyüğüm bestekar TSM sanatçısı canım Ayşe ATLI Ablama teşekkür ederim
Ali duysak
Son yıllarda Türkiye’de sosyal medya, özellikle de TikTok, yalnızca eğlence aracı olmaktan çıkıp, toplumsal ahlâkın sınırlarını zorlayan bir sahneye dönüştü. Ekranlarımızı her kaydırdığımızda karşımıza çıkan görüntüler, bir zamanlar “ayıp” sayılan davranışların artık övünç vesilesi haline geldiğini gösteriyor. Edep, haya, ölçü, sınır — bunlar artık “modası geçmiş” kavramlar gibi görülüyor.
Peki ne oldu bize?
Bir zamanlar “büyüklerin yanında söz kesilmez” diye büyüyen bir toplum, bugün çocuk yaşta ekran karşısında kendi bedenini pazarlık konusu haline getiriyor. Gençlik, üretmek, öğrenmek, geliştirmek yerine, “izlenme” peşinde koşuyor. Takipçi sayısı, karakterin yerini aldı. Giyimi, konuşması, tavrı sadece “trend” belirliyor. İçerik üretmek değil, dikkat çekmek önemli hale geldi.
Ama kimse sormuyor:
Bu gençleri kim bu hale getirdi?
Ekranda gördüğü değeri, sokakta bulamayan; ailesinden sevgi değil, baskı gören; okuldaki öğretmeni, iş bulamayacağı bir sistemin çarkında tükenmiş olan bu genç, neye tutunsun? Onu yönlendirmesi gereken büyükler, aynı uygulamada “like” peşinde koşarken, kim yol gösterecek?
Evet, TikTok edepsizliğiyle gündemde olabilir. Ama asıl tehlike, bu “edepsizliği” normalleştiren sessizliktir. Bir zamanlar toplumu ayakta tutan değerler, bugün ekranın kaydırma hareketiyle geçilip gidiyor. Tepki yok, denetim yok, utanç yok. Sanki her şey olağan.
Devletin, ailelerin, eğitim sisteminin bu konuda ciddi bir özeleştiri yapması gerekiyor. Çünkü mesele sadece “bir uygulama” meselesi değil — bu, bir kültür erozyonu meselesi.
Ekranlardan yayılan her ölçüsüz görüntü, toplumun dokusuna işliyor.
Ve biz seyirci kaldıkça, o doku biraz daha çözülüyor.
Artık birinin “dur” demesi gerekiyor.
Sosyal medya özgürlük değildir; ahlâksızlığın bahanesi hiç değildir.
Gerçek özgürlük, sınırlarını bilmekle başlar.
Ve unutmayalım:
Bir millet, edeplerini kaybettiği gün, kimliğini de kaybeder.
TikTok’ta Edep Kalmadı: Bu Ülke Sahipsiz Mi?
Her gün ekranı açıyoruz, karşımıza çıkan manzara aynı: TikTok’ta gençler bedenini, onurunu, kimliğini ucuz beğeniler uğruna sergiliyor. Sözde “özgürlük” diye pazarlanan bu çürüme, aslında bir toplumun kendi köklerinden kopuşunun en çıplak hâli.
Ne yazık ki kimse dur demiyor.
Ne aile, ne okul, ne devlet.
Sanki her şey olağanmış gibi seyrediyoruz.
Bir ülke düşünün, gençliği TikTok’un tuzağına düşmüş, ahlak ekrandan dışarı akıp gitmiş.
Bir zamanlar utanmak bir erdemdi, şimdi utanmazlık marifet oldu.
Edep, saygı, ölçü... hepsi bir “eski moda” etiketine dönüştü.
Kız-erkek fark etmiyor; gençlik artık “ne kadar izlenirsem o kadar varım” sanıyor.
Kültür, sanat, bilgi değil; popo sallamak, küfür etmek, meydan okumak “trend” olmuş.
Ve biz?
Biz seyirciyiz.
O gençleri yetiştiren, onlara değer vermeyen, yalnız bırakan biziz.
Büyüklere saygıdan bahsediyoruz ama çocukların ekranlarda rezil olmasına göz yumuyoruz.
Ekranın öbür ucundaki kitle, bu yozlaşmayı alkışlıyor.
Takipçi sayısı, karakterin önüne geçmiş durumda.
Kim bu hale getirdi Türkiye’yi?
Kimin eseridir bu sessizlik?
Medya mı, aile mi, siyaset mi?
Yoksa hep birlikte suçluyuz da görmezden mi geliyoruz?
Bu ülkenin gençliği, sokak köşelerinde değil, TikTok ekranlarında kayboluyor.
Küfür, edepsizlik, saygısızlık normalleşiyor.
Ve kimse “dur” demiyor!
Ama ben diyorum: Yeter artık!
Bu milletin geçmişi, şerefi, inancı, kültürü bir uygulamanın algoritmasına kurban edilemez.
Özgürlük, terbiyesizlik değildir.
Eğlence, edepsizlik değildir.
Sözde modernlik adına değerlerinden utanan bir toplum, aslında kendi sonunu hazırlar.
Bir ülke gençliğini kaybederse, geleceğini de kaybeder.
Ve biz, şu an o uçurumun kenarındayız.
Artık birinin çıkıp haykırması lazım:
Bu ülke sahipsiz değil!
Edep hâlâ bu topraklarda bir yerlerde yaşıyor, ama sesi kısılıyor.
O sesi duymazdan gelirsek, bir gün çocuklarımız bize değil, TikTok ekranına bakarak kim olduğunu öğrenmeye çalışacak.
İşte asıl felaket o gün olacak.
Ne bileyim değmez misin sevgime
Dün vazgeçilmezimdin sen bende
Bugün artık kaldın benim mazimde
Neden böyle değiştin bana şöyle
Ne bileyim değmez misin sevgime
Ben ödedim seni sevmenin bedelini
Acılara mahkum ettim kendimi
Yakışanı yaptın öyle değil mi
Temiz duygularla severken seni
Değmezler köle oldun öylemi
Ben sende huzur aradım sen bahane
Ben sana can dedim sen ise sana ne
Ben Gördüm senin gerçek yüzünü de
Eskisi gibi olamayız senle
Kendi düşen ağlamaz unutma sende
İster dost ol ister kardeş sevgin bitti
O tanıdın insan gidenlerle gitti
Böylece bu hikaye bur da bitti
Hayaller yıkıldı umutlar bitti
Tekrarı olmayan filimdi bitti
DOĞU BATI GÜÇ VE ADALET
Bilgi, teknoloji, sanayi, para, silah, enerji, ilaç, gıda, su ve güç kimin elindeyse, adalet, hukuk, özgürlük, demokrasi gibi kavramlar onların iradesinde şekilleniyor ve dünyaya onlar yön veriyor. BM'de, NATO da, AB'de, G-8 ve G-20'de, Davos’ta, Şangay’da onların söyledikleri gerçekleşiyor. Batı bilgiyi ve gücü elde etmeyi çok iyi anladı, bunun için büyük bedeller ödedi, ders aldı, kendini geliştirdi ve sistemini kurdu. Doğu ise bunu anlayamadığı için kendini geliştiremedi, gücü elinden kaçırdı, farkına varamadı, geç kaldı, gereksiz tartışma ve çatışmalarla enerjisini harcadı, havanda su dövdü ve bedelini ağır ödedi. Halende ödemeye devam ediyor. Parası, petrolü, doğalgazı ve madeni olan haraç veriyor, olmayanlarda can veriyor, katlediliyor. Gazze de bunu son iki yılda tekrar gördük. Güç olmayınca kelimeler kifayetsiz kalıyor, hiçbir anlam ifade etmiyor. Zalimlerin hukukuna mahkûm oluyoruz.
Son iki yüz yılda batıda çok ciddi değişimler oldu. Bilgi ve teknoloji geliştirdiler, güçlü silahlar yaptılar, bu silahlarla sömürgeler yaparak hammadde ve pazarları ele geçirdiler. Sonuçta güce dayalı kendi halklarına bir refah ortamı oluşturdular. Doğu da ise bu dönem mezhep, ırk, etnik, kabile, aşiret ve politik ve ideolojik kazananı ve sonu olmayan çatışmalarla geçti. Bu çatışmaların arka planında yine batının parmağı var. Nerede bir çatışma varsa batının oraya bir şekilde dahli olduğunu görüyoruz. Terör ve faiz lobisi onlara hizmet ediyor. Batı karşısında güç oluşmasın diye önce bölüyor, sonrada karşı tarafı bir birine düşürüyor ama yaşadığı iki büyük savaştan sonra kendi aralarında sınırları kaldırıyor, bir çizgi ile sınır belirleniyor. Bu büyük oyunu görmek ve bozmak zorundayız. Doğuda ise, Türk, Kürt, Arap, Acem, Alevi, Sünni, Şia, Selefi hep birbirini suçluyor ve düşman görüyor. Bu nedenle birlik olmuyor ve çatışmalarla ellerindeki geçmişten gelen bütün medeniyet birikimlerini heba ettiler. Batı da mezhep çatışmaları varken, doğuda refah ve huzur hakimdi. Bu nedenle mezhep, politik, ideolojik, etnik kazananı ve sonu olmayan çatışmaları bir kenara bırakmalıyız. Önyargılarından arınmalıyız. En büyük yaramız etnik, mezhep ve politik bölünme ve çatışmalarıdır. Bu kadar zamandan sonra, hatalardan ders alarak yeniden başlamalıyız.
Güç bizde olduğunda adaletle hükmettik ama batı bu şekilde hükmetmiyor, kendi sistemini güce dayalı kurdu ve sömürü sisteminin devam etmesini istiyor. Batının tamamı aynıdır, ülkelerin isimlerinin faklı olması bunu değiştirmez. Bütün batılı felsefeciler ve düşünürler aynıdır, hepsi gücü ve düzeni esas alır. Doğulu düşünür ve felsefeciler ise hakkı ve insanı esas alır. Yeniden güce hakim olmak ve adaleti sağlamak zorundayız, yoksa dünya müslümanlar için cehenneme dönecek. Durum çok net ortada çok fazla detaya girmeye de gerek yok. Farklı kavramlar kullanmaya da gerek yok. Bunu Gazze'de bir kez daha gösterdiler. Buradan ciddi dersler çıkartmak zorundayız.
Şimdi yeniden başlamalıyız. Bilgi, teknoloji ve ekonomik birlik oluşturmalıyız. Bütün dünyaya yayılmış olan müslüman alimler ve iş adamları bir araya gelmelidir. Güçler birleştirilmelidir. Bunun başka yolu yok. Küresel kapitalist faizli sistemin karşısına İslami bir model olarak Medine İslam Pazarı, Ahilik Teşkilatları, Adil Düzen ve Havuz Sistemi revize edilerek uygulanmalıdır. Ortak barış gücü oluşturulmalı, özellikle nükleer güç, dijital teknolojiler, yeni nesil savaş uçağı ve hava savunma sistemine sahip olmalıyız. İHA, SİHA, TİHA gibi insansız hava araçlarına daha fazla sahip olmalıyız. Uçak gemisi, denizaltı, İDA, SİDA, KİDA gibi yeni nesil silahlara sahip olmalıyız.
Batı güçten anlar, laftan ve slogandan değil. İngiltere, Almanya, ABD, Rusya, Çin, Fransa, İtalya, İspanya, Avusturya, Hollanda, Portekiz, Hindistan, Japonya, İspanya, İsrail, Ermenistan, Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan hepsi aynıdır gücü olan katleder ve sömürür, bu nedenle birlik ve güçlü olmak zorundayız. Bundan sonra bir daha Bosna, Kosova, Keşmir, Arakan, Kırım, Karabağ ve Doğu Türkistan gibi çaresiz kalmamak için bunları bugün yapmalıyız. Bunun için önce uyanalım, kendimize gelelim, mezhep ve etnik temelli çatışmaları bitirelim. Bir birinizi suçlamayı bırakalım, zaten yeterince suçladık. Bu işin içinden kimse tek başına çıkamaz, aklımızı başımıza alalım, akıllı hareket edelim, ümmet bilinciyle güçleri birleştirelim. Çok şey söylenebilir, çok farklı kavramlar kullanabilirim ama akıl ve vicdan sahiplerine bu kadarı yeterlidir. Birlik olacağız, bilgiye ve teknolojiye sahip çıkacağız. Başka yolu ve çaresi yok. İstiklal Şairimiz Merhum Akif'in deyimiyle; "Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol. Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol".
Şener Mengene
Stratejist-Araştırmacı-Yazar
Strateji Enstitüsü Başkanı
.
Değerli okurlarım,
Bugünkü köşe yazımda sizlere toplumumuzun son yıllardaki durumundan ve bizzat şahit olduğum bazı olaylardan bahsetmek istiyorum. Amacım kimseyi hedef almak ya da toplumu genellemek değil. Ancak üzülerek söylüyorum ki, yaşananlar hepimizi derinden düşündürmeli.
Toplumun büyük bir kısmı yaşadığı halden memnun gibi görünüyor. Fakat bu memnuniyetin altında ciddi bir manevi çöküş yatıyor. Dinî ve ahlaki değerlerimiz günden güne zayıflıyor. Eskiden haya, edep, iffet gibi kavramlar hayatımızın merkezindeydi. Bugün ise ne yazık ki bu değerlere sahip çıkanların sayısı azalıyor.
Sokakta gördüğümüz giyim tarzları, kullanılan dil ve sosyal medya paylaşımları, ahlaki sınırların ne kadar zorlandığını gözler önüne seriyor. Giyim tarzları çığlığından çıkmış adına da özğürlük diyorlar yerin dimine batsın özgürlüğünüz Elbette herkes nasıl giyineceğine kendi karar verir; fakat toplumda yaşamanın, bazı ortak değer ve hassasiyetleri gözetmekle ilgili olduğunu unutmamak gerekir.
Rahmetli babam zamanında şöyle derdi:
"Bizim dönemimizde kadınlar bu şekilde giyinseydi, insanlar yolda akıllarını kaybederdi. İyi ki bu zamanları göremediler."
Gerçekten de bazı görüntüler, o kuşağın hayal dahi edemeyeceği kadar farklı.
Sadece kadınlar değil, erkekler de artık eşlerine, kızlarına karşı eskisi gibi koruyucu değil. Kıskanmak, sevmekle eşdeğerdi. Bugünse erkekler, eşlerinin sosyal medyada her şeylerini sergilemesini doğal karşılıyor. Ne mahremiyet kaldı, ne aile içi saygı.
Geçtiğimiz gün Karşıyaka Parkı'nda kız öğrencilerinde bulunduğu genç lise öğrencileri arasında geçen bir diyaloga kulak misafiri oldum. Maalesef konuşmalar bel altıydı. Argolar havada uçuşuyordu. Kız öğrencilerin ağzından çıkan sözler beni gerçekten derinden sarstı.bir tek siğara için erkek öğrenciye gögüşlerini okşattı Eskiden genç kızlar zarafeti, edebi temsil ederdi. Bugünse bu değerler unutulmuş gibi…
Bu yozlaşmanın en büyük sebeplerinden biri şüphesiz sosyal medyadır. İnsanlar, hayatlarının en özel anlarını bile paylaşmaktan çekinmiyor. Artık mahremiyet diye bir şey kalmadı. Her şey göz önünde, her şey sergilenmek için yapılıyor. Aile içi huzur, saygı, sevgi yerine; beğeni, takipçi ve yorum peşinde koşuluyor.
Ben kimsenin özel hayatına karışmak gibi bir niyet içinde değilim. Ancak toplumun gidişatını gören biri olarak susmak da istemiyorum. Eğer bu gidişe bir "dur" denmezse, sadece manevi değil, fiziksel felaketler de bizi bekliyor olabilir.
Değerli dostlar,
Yarınki yazımda sosyal medyanın toplumumuz üzerindeki etkilerini daha detaylı bir şekilde ele alacağım. Okumanızı tavsiye ederim.
Dostça kalın.
Eyvallah.
Gözlerin yaşlar boşalıyormuş
Kimseler halinden anlamıyormuş
Dostların yanına ugramıyormuş
Yaptıgın yanına kalmamış canım
Gururumu yerlere attıgın için
Aşkımı ellere sattıgın içim
Ben hergün aglarken güldügün için
Yaptıgın yanına kalmamış canım
Eski günleri çok arıyormuşun
Hergün biraz daha eriyormuşun
Eden bulur derler sende bulmusun
Yaptıgın yanına kalmamış canım
Ne gençligin kalmış nede güzelligin
Kalmamış diyorlar hiç bir özelligin
Dizlerine vurup şimdi sen dögün
Yaptıgın yanına kalmamış canım
ALİ DUYSAK
GAZİANTEP
GÜNÜN DUYGU SÖZÜ
Ve bir gün kalem diyecek ki ;
Bu kadar yazdığın yeter . . !
Artık çiz gitsin . .
Son Köşe Yazıları
İNSANLIK vardı bu topraklarda, en hasından en orjinalinden. Komşuluğun altın çağında. Anahtarlar kapıların üzerinde...
(21 Kasım 2025 08:41:12)
Almanya'daki marketlerde 350 liraya rahatça alınan bir kilo et, bu topraklarda 900 lirayı görüyor. Emekli maaşıyla bir k...
(19 Kasım 2025 20:41:41)
TÜRK ANAYASASI "TÖRE"1. Tengri (yaratan) Tektir.2. Her kim ki, Tengri'den kut almak dilerse, başkasına yakarmasın.3. Bir...
(19 Kasım 2025 18:17:04)
Kahveyi içip de sonra kapatıp Fal açanlara da selamlar olsunMutluluk la bakıp aynen tıpatıp Nur saçanlara da selam...
(17 Kasım 2025 17:19:13)
Bir Toplum Nasıl Yükselir?Toplumların kaderi, sanıldığı gibi büyük projelerle değil; bireylerin günlük hayatlarında beni...
(17 Kasım 2025 15:26:34)